19 Kasım 2016 Cumartesi

Atların Büyülü Dünyası-Nazan pamuk-Yılmaz parlar

ATLARIN BÜYÜLÜ DÜNYASI
  ruh hafifliğiyle gizli bir özgürlüğü ilham eden atların oluşturduğu muhteşem koleksiyon “Atların Büyülü Dünyası” sergi gelirini Kan ve Kök Hücre Gönüllüleri Derneğine bağışladı.
 
Serginin VIP açılışı The Marmara Pera Hotelde gerçekleşti. Sergi açılışında sanatcının sanatsever değerli dostları, iş, sanat, akademi dünyasından isimler vardı.
12 Aralık 2016 tarihine kadar sanat severlerin ziyaretine açık olan sergide koleksiyonerler ve sanatseverler tarafından alınacak her eserin geliri Kan Ve Kök Hücre Gönüllüleri Derneğine bağış olarak gidecek.
Resimlerden alınan özgürlük enerjisiyle, tuvaldeki büyülü ortamın oluşturduğu doğa esini sembolleşen at figürü sakladığı sevgiyi, yaşamayı aralarındaki ruhu, vefayı, sanatcının insanlara aşılama misyonu üstlendiği belli.  

Nazan Pamuk, ara vermeden koştuğu sanat hayatında yaşam felsefesini inci kolyesi gibi birbirini tamamlayan koleksiyonlarla ifade ediyor. Tabiatı tüm çıplaklığını sorgulatan yanlarıyla birbiri içinde saklı görünümleriyle  
gözler önüne seriyor. Derinlemesine bakdığınızda fark ediyorsunuz. Bu nedenle uzun süre eser önünde tılsımı çözmeye odaklanıyorsunuz.
Büyük küçük her tuvalde çalışmayı seviyor. At figürü ve içindeki doğa renklerin seçimi başka bir olgunun dili oluyor. 

Atdaki sevgi ve özgürlük dokusunu hücrelerinizde hissettikce, insanda tatmin edilemeyen kavram istenç özgürlüğünü, istemeye temel olmasını arzuluyorsunuz.

Atların Büyülü Dünyası koleksiyonu, hakkında Nazan Pamuk ve sanat danışmanı Canan Ardıç ile konuştuğumuzda, “Hayvanlar aleminde at  yüzyıllardır insanların en yakın yardımcısı olmuş, hizmetinde bulunmuş, duygularıyla hisleriyle insanoğlunun kendine en yakın hissettiği, aynı zamanda insana en çok vefa gösteren asil bir canlı olmuş, kah özgürlüğün sembolü olarak, kah terkedilmişliğin, işe yaramazlığın acısını hissettirmiştir. Birbirlerine olan vefa duygusu hayranlık uyandıracak derecededir.” Şekinde yorum alıyoruz.
Atların büyülü dünyası koleksiyonunun tüm ederlerinde.; okyanusun kıyılarında, yemyeşil çayırlarda, dumanlı dağların eteklerinde, başına buyruk yol almanın tadını çıkaran atlar, dünyanın çaresiz, vefasız sahiplerine, ürkek bir halde tedirgin felsefeyle bakış yatıyor 
Kan ve Kök Hücre Gönüllüleri Derneği Başkanı Sema Savaş, Nazan Pamuk’a  ve Dernekleri yararına eser alanlara teşekkür plaketleri vererek minnetdarlığını gösterdi.

yilmazparlar@yahoo.com

6 Kasım 2016 Pazar

GSK Türkiye-Prof. Dr. Serhat Ünal-Basın toplantısı-Haber Yılmaz Parlar


Antibiyotik Enflasyonu
Kanyon, The House Cafe’de 4 Kasım 2016 Cuma günü, GSK Türkiye ev sahipliğinde 16-22 Kasım Antibiyotik Farkındalığı Haftası kapsamında, dirençli bakteriler ve akılcı antibiyotik kullanımı hakkında Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal’ın katılımıyla Basın toplantısı gerçekleştirildi. 
50 yılı aşkın bir süredir faaliyette olduğu Türkiye ilaç sektörünün lider firmaları arasında yer alan GSK, 750 çalışanıyla Türkiye’de de etkin sağlık çözümleri sunuyor. 
Dünya çapında 191 ülkeye ürün temin eden, yılda yaklaşık olarak 4 milyardan fazla paket ve  1.200 farklı marka üreten, 150’den fazla ülkede, 100 bini aşkın çalışanıyla, karşılanmamış ihtiyaçlara yönelik geliştirilen yenilikçi tedavileri hastalara ulaştırmayı amaçlayan GSK’nın, tüm çalışmalarının temelinde insan odaklılığı bulunuyor. 

Bugün en önemli sağlık alanlarında etkin ilaç ve tedaviler üreten GlaxoSmithKline (GSK), yenilikçi ilaç ve aşıları geliştirerek insanlığın hizmetine sunan ve böylece yaşam kalitesinin yükselmesine katkıda bulunan dünya lideri bir araştırmacı ilaç şirketi, GSK’nın tedavileri arasında; astım, KOAH, enfeksiyon, grip, akıl sağlığı, hepatit, nadir hastalıklar, sinir sistemi hastalıkları ile kalp damar ve sindirim hastalıkları yer alıyor. 

Antibiyotik direncini önlemeye yönelik küresel girişimlerin öneminin fark edilmesi antibiyotik direncinin sınırlandırılmasına, antibiyotik direnci tüm dünyayı ve sadece bu günü değil geleceği de ilgilendiren, çok önemli bir sağlık sorunudur. 

Basın toplantısında Hacettepe Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal Antibiyotik Direnci Tanımı ve Algısı hakkında İlaçların belirli bir dozda oluşturduğu etkinin aynı dozda tekrarlayan kullanımlarından sonra azalması veya aynı etkiyi oluşturmak için daha yüksek dozda kullanılmalarının gerekliliği, ilaç etkisine karşı direnç gelişimini değerlendirdi. 
Antibiyotikler, mikroorganizmaların neden olduğu enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde ve profilaksisinde kullanılan, klinik açıdan çok büyük önem taşıyan ilaçlardır.
Dr. Serhat Ünal, Antibiyotik direnci bakterilerin antibiyotik varlığında dahi üreyebilmeleri ve hastalık yapabilmeleri durumunun altını çizdi
“Bazı antibiyotiklere direnç doğal olarak mevcut iken diğerlerine karşı direnç bakterilerde gelişen mutasyon yoluyla ortaya çıkmaktadır. Bu durumda antibiyotik uygulaması duyarlı bakterilerin üremesini durdurur veya öldürürken, dirençli bakteriler seleksiyona uğrayarak populasyona hakim hale gelirler.”diyerek kullanımın dozu artıkca “Antibiyotik kullanımı arttıkça doğal olarak direnç sorunu da artmaktadır. Eğer önlem alınmaz ve antibiyotik kullanımı bu hızda devam ederse direnç nedeniyle basit bir enfeksiyonun dahi öldürücü olabilir.”tehlikelerini belirtdi. 
Bazı antibiyodikler alınımında önlemleri sıraladı. “Antibiyotik almadan önce mutlaka hekime  danışılmalıdır. Yapılan kültür testinden sonra veya ampirik ile Doktorun tavsiye ettiği zaman, önerilen doz ve saatlerde antibiyotik alınmalıdır. Hasta kendini daha iyi hissetti diye antibiyotik kesilmemelidir. Aksi takdirde bakterilerin hepsi ölmemiş olabilir ve hastalık tekrarlayabilir. Artan antibiyotikler atılmalıdır, çünkü bir sonraki hastalıkta uygun olmayabilir ve ayrıca son kullanma tarihini geçmiş olabilir. Başkası için yazılmış olan antibiyotiklerin asla kullanılmaması gerekmektedir.”
Firma yetkililerince verilen bilgilere göre; “Birinci basamak hekimlerin akılcı antibiyotik kullanımı için ihtiyaç duyabilecekleri önlemlerle ilgili ayrıntılar, Bakteriler, çevrelerinde meydana gelen değişikliklere hızlı uyum sağlayabilen canlılardır. Antibiyotik direnci de bunun bir örneğidir.
Belirli bir antibiyotiğe karşı direnç, söz konusu antibiyotiğin tedavi dozunda dirençli bakterileri öldüremediğini veya çoğalmalarına engel olamadığını ifade etmektedir.
Antibiyotik direncine sahip bakteriler antibiyotik varlığında, dirençli olmayan bakterilere göre avantaj sağlar ve bunun bir neticesi olarak belirli bir süre sonra ortamdaki bakterilerin çoğu o antibiyotiklere karşı direnç sahibi olur. Ayrıca, bakteriler dirence neden olan genetik yapıları farklı bakteri türlerine de aktarabilir, bu da antibiyotik direncinin bakteriler arasında yaygınlaşmasına önemli katkı sağlar.
Dirençli bakterilerin neden olduğu hastalıklar, özellikle de yoğun bakım ortamında ve bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda ciddi bir sağlık tehdidi oluşturmaktadır. Dirençli bakterilerin neden olduğu bu hastalıklar, tedaviye dirençli olup, hastanede yatış sürelerinin uzamasına ve bununla ilgili komplikasyonların gelişmesine, ölüm ve hastalığa yakalanma oranlarında artışa neden olmaktadırlar.
Antibiyotik direncinin önüne geçilmemesi durumunda gelecekte bizi bekleyen tehlike ise bundan çok daha büyüktür. Öyle ki, yakın gelecekte enfeksiyon hastalıklarının tedavisinde antibiyotikler tamamen etkisiz hale gelebilir ve basit yara enfeksiyonları ölümle sonuçlanabilir. 
Antibiyotiklerin akılcı kullanımlarının düzenlenmesini; enfeksiyon hastalıklarının gelişmesinin ve kontrol edilmesinin daha etkili hale getirilmesi, Aksiyona geçilmezse, 2050 yılı itibariyle her yıl enfeksiyon kaynaklı 10 milyon ölüm gerçekleşebileceği tahmin edilmektedir.  
GSK, toplum sağlığını korumak ve geliştirmek açısından büyük öneme sahip olan aşılar konusunda da liderdir ve zengin bir portföye sahiptir.”şeklinde bilgiler verdiler
yilmazparlar@yahoo.com

ARMAGGAN Art- Design Gallery- Content İstanbul-Yılmaz Parlar



“UYGARLIĞIN SONU”-

Nilgün Sabar“Uygarlığın Sonu”-Betül Cankara “Bırak Kendim Olayım”

ARMAGGAN Art- Design Gallery’nin keşfettiği ve desteklediği Genç sanatçı ve tasarımcıların eserlerini 3 Kasım 2016 Perşembe günü Maçka Content İstanbul’da sanatseverlerle buluşturdu.

ARMAGGAN Genel Müdürü Ebru Karaçam ve Content İstanbul Kurucusu Sami Savatlı ev sahipliğiyle, şirin sıcak ortamın atmosferinde sergilenen açılışda sanatcıların sanatsever değerli dostları, iş, sanat, akademi dünyasından isimler vardı.

Sergide; Arman Suciyan -Yiğit Dündar, Berk Saatçioğlu -Mehmet Ali Serhan, Yıldız, Betül Cankara, Canan Ustaoğlu Savaş, Dilek Aydıncıoğlu, Dinçer Güngörür, Egemen Kemal Vuruşan, Emre Kantaşlı, Güneş Özmen, Hülya Sözer, İrem Çamlıca, Lütfiye Kösten,  Mahmut Aydın, Mustafa Akkaya, Nilay Özenbay, Nilgün Sabar, Ozan Emre Han ve Şevket Arık. gibi sanatçı ve tasarımcılar yer aldı.

Resimlerin enerjisini aldığınız sanatcılar arasında Nilgün Sabar, Betül Cankara, ile resimleri hakkında sohbet ettik. 

Nilgün Sabar, eserlerini, Bozdağların büyülü ortamında oluşturduğu atölyesinde dört aylık çalışma sonrası ortaya çıkardığını ve tamamen dağa esini eser olarak tanımlıyor. Kullandığı hayvan sembolleri iş sembolleriyle kolllektifleşen semboller olduğunu yeni bir korumalı alan oluşturma arzusu ile çıkışını ifade ediyor. Nilgün Sabar “ Eser, izleyiciye ana rahmi koruması verme arzusuyla doludur. Dünyanın buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Eserin diğer adı -Uygarlığın Sonu” diyor. 
Nilgün Sabar, yaşamayı sevgiyi sakladığı sembollerinin aralarındaki ruhu, aşılama misyonu üstlendiği belli oluyor.  

Soluksuz koşan sanat hayatında yaşam felsefesi birbirini tamamlayan zincir halkaları gibi,biri aradan çıkartılınca bütünlüğü bozulan tılsım adeta. Sevgiyi bir solukta içine çeken, yaşam felsefesini altın tepsiyle tabiatı tüm çıplaklığıyla önünüze seriyor. Yaşadığınızı sandığınız hayatınızı tekrar sorgulatan, hayat yolunuzun çiçekli ve dikenlerinden tercih seçiminizle güzelleştirmek veya çirkinleştirmek elinizde olduğunu, çiçekten çiçeğe konan bal yapan arılar gibi resimlerde gezindikce yaşamınızın ballaştığı farketiyorsunuz.

Betül Cankara genelde büyük ve oval tuvallerde çalışmayı seviyor. Önceden tasarlamadığını fırca, boya tablet, tuval ve o günkü ruh hali renklerin seçimi eserin belirleyicisi oluyor. Her yapıtı evrensel bir olgunun dili oluyor. 
Hayatdan zevk almak, istek doğrultusunda yaşamak ancak güzel olumlu duygu optimist düşünce ve davranışlarla mümkün. Betül Cankara’nın beyin fırtınası yaptıran motifleri sizi düşünce girdabında felsefe çukuruna itekliyor sınavdan geçiriyor. Resmin sevgi dokusunu hücrelerinizde hissettikce yaşam duvarını örerken açıkta bıraktığımız üşüyen yanlarınız sıcak bir aşıyla veya dost bir serumla hayat buluyor.. Tamamen sessiz ve hareketsiz bir şekilde durduğunu düşündüğünüz moleküler, cisimler bir iç ses çıkarıyorlar. Özgürlüğe var olmaya saklı motifler yer yer tabakalar, Bir varlığın varoluş düzlemi ve plakaları katmanları oluyor.    

Eserler 3 Kasım 2016-7 Ocak 2017 tarihleri arasında Content İstanbul’da sanatseverlerin ziyaretine açık olacak.


 yilmazparlar@yahoo.com

3 Kasım 2016 Perşembe

Sedef Hastaları Dayanışma Derneği ve Novartis -Yılmaz Parlar

Sedef Hastalığı Bulaşıcı mıdır ?

Sedef Hastaları Dayanışma Derneği ve Novartis tarafından psikolojik, sosyal ve finansal etkilerini gösterdiği sedef hastalığı hakkında Galata Salt Galata konferans salonunda 1 Kasım 2016 Salı günü bir panel düzenledi ve Türkiye’nin farklı illerinden dört sedef hastasının hikayesini anlatan belgesel gösterildi.     


Sedef Hastaları Dayanışma Derneği genel sekreteri Elif Başaraner!in sunuculuğunu yaptığı toplantıda sedef hastalığı hakkında toplumu bilinçlendirmek ve hastaların yaşadıkları zorluklara dikkat çekmek üzere Novartis İmmünoloji ve Dermatoloji Bölüm Direktörü Dr. Kemal Kendir, genel algı “Sedef Hastalığı Bulaşıcı mıdır ?” sorusunu Hayır. Sedef hastalığının hiçbir formu bulaşmaz. Şeklinde cevapladı. “Hastalık tedavi edilebilir fakat tekrarı önlenemez"

Verilen genel bilgilerde; Sedef hastalığın, her yaşta ortaya çıkabilen ve sık görülen kronik seyirli bir deri hastalık olduğu, Toplumda her yüz kişiden ikisinde sedef hastalığı bulunduğu, Sedef hastalığı cilt sorunları yanında romatizmal sorunlar ile de, Sedef Romatizması (Psoriatik Artrit)  seyredebildiği, Her on sedef hastasından bir-ikisinde iltihaplı sedef romatizması görüldügü söylendi.  
Tipik belirtileri daha çok gövde, kollar ve bacaklarda görüldüğü, Tırnaklarda da yerleşebileceği, Hastalığın kesin nedeni belli olmadığı, %60 - 70 oranında Kalıtımla geçerliği dile getirildi.
“Ani şoklar, sıkıntı, gerginlik, sevgi eksikliği, anne - çocuk ilişkisi bozuklukları önemli tetikleyici faktörler olup; hastalığı başlatabilir veya alevlendirebilir. Diş çürüğü, bademcik iltihabı, idrar yolları iltihabı gibi mikrobik odaklar ve sürtme, çarpma kaşıma gibi zedelemeler de tetikleyici etki yapabilir.”şeklinde hastalığın tetikleyici sebebleri açıklandı. 
Sedef Hastaları Dayanışma Derneği Başkanı Mustafa Yıldırım,
''Sedef'' Hastalığı (Psoriasis), deri hastalıkları arasında dedikodusu en çok yapılanlarındandır. Sedeflilerin yüzde 84'ü sportif faaliyetlerden kaçtığı, yüzde 83'ü hastalıklarını sakladığını, yüzde 74'ünün özgüven sorunu bulunduğunu kendinden örnek vererek anlatdı.Yarıya yakını depresyon sınırında dolaşdığından,   sedef hastalığı ve sedef hastasının zorluklarını sıraladı.
Hastalık bir çevresel faktörün tetiklenmesi durumunda ortaya çıkıyor. Tetikleyiciler arasında, yaşamdaki stresli olaylar, bazı virüs ve bakterilerden kaynaklanan enfeksiyonlar, deri yaralanmaları ve bazı ilaçlar yer alıyor.
Halktan gelen reaksiyonların sonucunda bu kişilerin öz saygıları ve özgüvenleri düşük olabiliyor ve psikolojik sıkıntı anlamlı düzeyde depresyona, artan endişeye ve sosyal kopuklukla soyutlanmaya sosyal aktivitelerini sınırlamasına, ailelerinden ve arkadaşlarından soyutlanabilmesine neden olabiliyoir. Yani, psoriasisli olmak insanların kariyer tercihlerini, ilişkilerini ve zihinsel sağlıklarını etkileyebiliyor. Anlamında topluma düşen görevleride anlatdı. 
İz TV Belgesel Yapımcısı ve Yönetmeni Vedat Atasoy yaptığı belgesel üzerinde bilgiler verdi.
Sonuç gerek hasta gerek hasta yakın çavresi gerekse toplum bilinçlendirilmeli şeklinde özetlendi.


yilmazparlar@yahoo.com

27 Ekim 2016 Perşembe

KV-İktisadi Kalkınma Vakfı, TÜRDER-Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği-Yılmaz Parlar




GIDA TERÖRÜNDEN  TÜKETİCİYİ KORUMAK


İKV-İktisadi Kalkınma Vakfı, TÜRDER-Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği, ve GGD-Gıda Güvenliği Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği, DMW Uluslararası Diplomatlar Birliği ve TKKTTO-Türk Kuzey Kıbrıs Türk Ticaret Odası Derneği’nin desteklediği, 26 Ekim 2016 Çarşamba günü, Levent Wyndham Grand Otel’de  “Tüketici Haklarının Korunmasında Gıda Güvenliği Paneli”gerçekleşti.


DMW Uluslararası Diplomatlar Birliği yönetim kurul üyesi Jülide Çilingir’in sunuculuğunu yaptığı etkinlik açılış konuşmasını TÜRDER-Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği ve Türk Kuzey Kıbrıs Türk Ticaret Odası Genel Başkanı Doç. Dr. Uğur Özgöker yaptı.


Özgöker konuşmasında Tüketici koruması ve özellikle Gıda güvenliği konusunu özetledi. Son yıllarda tüm ülkeler açısından, halk sağlığı ve ekonomik boyutu nedeniyle önem kazanan ve önemi giderek artan bir konu haline gelen, gıda kaynaklı hastalıkların ortaya çıkması sağlık, ekonomik ve sosyal açıdan toplumları ciddi anlamda etkilediğini dile getirdi.


DMW Uluslararası Diplomatlar Birliği Başkanı Ferhat Bozçelik öncelikle örgütü hakkında bilgilendirdi.
Ferhat Bozçelik, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yaptığı denetimlerde ortaya çıkan olumsuz sonuçların dehşet verici boyutlara ulaştığını, bu yönüyle gıda güvenliğinin ve hijyenin, tüketiciler açısından ne kadar hayati önem taşıdığını gösterdiğini söyledi.

GGD-Gıda Güvenliği Derneği Başkanı Samim Saner ve İKV –İktisadi Kalkınma Vakfı Başkanı Ayhan Zeytinoğlu Gıda terörün tüketiciyi zehirlediğini  ve haksiz rekabete neden olduğunu, gıda güvenliği ve hijyen, Avrupa Birliği normlarına uygunluk açısından da çok önemli olduğunun altını çizdiler. Gıda üretiminde ve son tüketiciye ulaştırılmasında merdiven altı dediğimiz yeterli denetim yapılmayan üretimler de haksız rekabete yol açtığını, Kamuoyunda sıkça gündeme gelen “gıda güvenliği ve haksız rekabet” konusu vurguladılar.

EGD-Ekonomi Gazetecileri Derneği Genel Başkanı Celal Toprak’ın oturum başkanlığını yaptığı iki ayrı panelde; T.C. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması ve Piyasa Gözetimi Genel Müdürlüğü Gümrük ve Ticaret Uzmanı Muhittin Yildirim, İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Dr. Yavuz Dizdar, Rekabet Kurumu 3. Denetleme ve Uygulama Dairesi Başkanı Hakan Suat Ölmez, İktisadi Kalkınma Vakfı Strateji ve İş Geliştirme Müdürü-AB Bilgi Merkezi Koordinatörü M. Gökhan Kilit, TÖF-Tüketici Örgütleri Federasyonu Genel Başkanı Fuat Engin, Tüketiciler Derneği (TÜDER) Gıda Komisyonu Başkanı Ayşe Cengiz, Yrd. Doç. Dr.Sezin İba, TKKTTO-Türk Kuzey Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkan Yardımcısı ve TÜRDER-Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği Genel Sekreteri Musa Karademir gibi isimler konuşmacı olarak katıldılar.



EGD-Ekonomi Gazetecileri Derneği Genel Başkanı Celal Toprak ilgili konunun genel bir eksenini çizerek geçmiş tarihlerde yapılan toplantılarla birlikde gelişimin bugünkü durumu sorgulama şeklinde hiperaktif bir ortam hazırladı.


İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Dr. Yavuz Dizdar, Beslenme ve hastalık ilişkisi, Olağan Şüpheliler, Kansere paralel artan hastalıklar, Ortak noktaları, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Gıdalardaki tarım ilacı kalıntıları İlaçların ve tarım ilaçlarının amaç dışı kullanımı gibi Konulu sunumu ile  acı gerçekleri sıraladı. Süt yoğurt GDO’lu pirinç skandalları vs. pek çok ürünün örneklerini belgelerle sundu.



TÜDER Kurucu, Gıda Komisyonu Başkanı ve Beslenme Uzmanı Ayşe Cengiz, Güvenli Gıda, üretimden, tüketime kadar geçen tüm süreçlerde, gıdalarda olabilecek fiziksel, kimyasal ve biyolojik  her türlü etkenin insan sağlığını riske etmemesi için alınması gereken  tedbirleri,  Bilgi kirliliğini önlemek ve sürdürülebilirlik için, tüketici ile iletişim kanalları, restorantlar da ahşap kapların sıcak yemek servisinde  kullanılmın sorunlu olduğu, ahşap yüzeyde oluşan kesikler mikrobiyal bulaşmaya zemin hazırlaması konularını işledi.


 AB Bilgi Merkezi Koordinatörü Strateji ve İş Geliştirme Müdürü M. Gökhan Kilit, Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Politikası, Dünyada Gıda Güvenliği Krizleri AB’de Gıda Güvenliği Tanımı AB’de Gıda Güvenliği Gelişimi hakkında konuşma yaptı.

M. Gökhan Kilit, Gıda sektörü yıllar içerisinde dünya genelinde yaşanan gıda krizleri ile önemli aşamalar geçirdiğini, İngiltere’de ortaya çıkan deli dana, Uzakdoğu ülkelerindeki kuş gribi vakaları, AB ülkelerinde Salmonella krizleri, At eti skandalıgibi, Süreçler gelişmiş ülkelerde gıda güvenliği politikalarının kamuoyu tarafından sorgulanmasına ve daha güvenli gıda üretimi için kamuoyu baskısının doğmasına neden olduğınudile getirdi. Gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki sağlığı alanında 1200’den fazla düzenleme mevcut olduğynu, Çiftlikten sofraya kadar olan süreçte uyguladığı tedbirler ve denetimler öne çıktığını, İç Pazar’ın işleyişinin sağlanması önemliolduğunu, Ortak Tarım Politikasını, Gıda güvenliği, hayvan sağlığı, hayvan refahı ve bitki sağlığı entegre yaklaşım modelini anlatdı

Rekabet Kurumu 3. Denetleme ve Uygulama Dairesi Başkanı Hakan Suat Ölmez, Reklam Kurulu Faaliyetlerine İlişkin İstatistikler, verilen idari para cezaları ve sektörel dağılımı gibi bilgiler verdi.


Türk Kuzey Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkan Yardımcısı ve TÜRDER-Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Derneği Genel Sekreteri Musa Karademir günün yorumu yaptı.




yilmazparlar@yahoo.com

24 Ekim 2016 Pazartesi

2. UluslararasıMelanom Sempozyum-haber Yılmaz Parlar

Kanser tarihe karışıyor

Yeni nesil tedaviler hastaların ve  doktorların umut ışığı oldu. İmmüno onkolojik tedaviler ve ilaçlar  pek çok kanser türünde, önümüzdeki 5 ila 10 yıl içinde tümörlerle savaşta, tıbbın çok güçlü ve yeni silahları olacak.

Kısa adı AKOD Akademik Onkololoji Derneğinin  2’ncisi düzenlendiği 2. Uluslararası Katılımlı Melanom Sempozyumunda cilt kanseri ve tedavisi üzerine çalışan İsrail’den Prof. Dr. Jacob Schachter, Katar’dan Prof. Dr. Ena Wang, İtalya’dan Doç. Dr. Antonio Grimaldi’nin , kanser aşıları,, immünoterapinin hangi kanser türlerinde etkin olarak işe yaradığı, immünoterapi ile aşıya erişim gibi önemli konuları sunuldu

 22-23 Ekim tarihleri arasında İstanbul The Marmara Hotelde ’da yapıldı. Kamuyu bilgilendirmek üzere Akademik Onkoloji Derneği (AKOD) basın toplantısı düzenledi. Toplanatıya AKOD Başkanı Prof. Dr. Erdem Göker, AKOD 2. Başkanı Prof. Dr. Rüçhan Uslu ve AKOD Genel Sekreteri Doç. Dr. Burçak Karaca katıldı.

Basın toplantısında tedavisi örneklenen Yunus Emre Üstgörül’ün hikayesi ilgi odağı oldu.  Yunus Emre Dizindeki küçük bir ‘ben’in cilt kanserinin en tehlikeli türü olan ‘Malign Melanoma’ olduğunu öğrendiğini, 
1,5 yıllık zorlu bir tedavi süreci geçirdiğini, kanserli hücrelerin, çevre doku ve organlarada yayıldığını, 4’ncü evrede hastalığı yendiğini söyledi.
AKOD Genel Sekreteri Doç. Dr. Burçak Karaca, Melanomun halk arasında ‘kara bela’ olarak adlandırıldığını, genellikle benlerin üzerinde gelişen son derece kötü seyreden bir deri kanseri olduğunu belirtdi.

Doç. Dr. Burçak Karaca “Cilt kanseri, yakın zamana kadar onkoloji olarak çok çaresiz kaldığımız ve varolan tedavilerin çare olamadığı bir kanser türüydü. Son 5 yılda sistemik dediğimiz yani damar yolu ya da ağız yoluyla uygulanan tedavilerin yanısıra hastanın görünen yarasının üzerine uygulanan lokal tedaviler gibi çeşitli yöntemler bu işin seyrini tamamen değiştirdi. Bu yenilikler sayesinde hastanın yaşam kalitesi ve hayatta kalma süresi arttı, hatta çoğu kanser türlerinde son aşama olarak kabul edilen 4’ncü evrede bile hastalıktan tamamen kurtulan vakalar görülmeye başlandı ki bu kanser tedavisinde gerçekten bambaşka bir sayfanın açıldığını gösteriyor” dedi. 

Sorumuz üzerine Karaca “Maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle bazı ilaçların devlette şimdilik geri ödemesi yok. O nedenle hastaların ilacı ulaşımı konusunda bazı sıkıntılar yaşıyoruz. Uygun hastalarımıza büyük ilaç firmalarının Ar-Ge çalışmaları sayesinde, özellikle de insani erken erişim programları çerçevesinde mutlaka bunları vermeye çalışıyoruz. Bu noktada, Sağlık Bakanlığımızın bu konuda iyi niyetli olduğunu ve bir çok ülkeden daha ileri seviyede olduğumuzu belirtmek isterim. Cilt kanseri tamamen iyileşen hastam Yunus Emre Üstgörül de tedavisinde insani erken erişim programlarından yararlandı”cevabı alıyoruz. 

Elektronik Mühendisi ve Kanser Araştırmacısı Dr. İbrahim Gökçe, Tıp dünyasında uygulanan bir çok tedavi yönteminde doktorlar kadar mühendislerinde kilit rol oynadığını söyledi. Dr. İbrahim Gökçe, “Elektrokemoterapi, hücrelere elektrik alan uygulayarak hücre zarında delikler oluşturma prensibine dayanan bir tedavidir. Hastaya verilen kemoterapi ilaçları bu deliklerden hücre içine girerek bir dizi sürecin ardından kanser hücrelerini öldürür. Bu metotla hem hastaya verilen kemoterapi ilacı dozu düşürülerek hastadaki yan etkiler hissedilmeyecek bir seviyeye indirilir hem de kanserli doku çoğu vakada tamamen kanserden temizlenir. Türkiye'de bu yöntemi ilk defa pilot bölge olarak seçtiğimiz İzmir’de uyguladık. Önümüzdeki yıl bu sayı artacak” dedi.

 Prof. Dr. Erdem Göker, “İmmüno onkolojik tedaviler ve ilaçlar bugün melanoma tedavisinde yeni bir çığır açmış, ileri evrelerde dahi yaşam süresini 2-3 kat uzatmıştır. İmmüno onkolojik tedavi yaklaşımı sayesinde melanomanın yanı sıra akciğer kanseri, karaciğer kanseri gibi pek çok kanser türünde, önümüzdeki 5 ila 10 yıl içinde tümörlerle savaşta, tıbbın çok güçlü ve yeni silahları olacaktır" dedi.

AKOD 2. Başkanı Prof. Dr. Rüçhan Uslu,  ” Küba’nın geliştirdiği Akciğer Kanseri Aşısı, özel bir tedaviye cevap veren çok kısıtlı bir hasta grubunda işe yarıyor…
Bu aşı, teröpatik olarak ifade edilen tedavi edici bir aşıdır. Asla ve asla önleyici bir aşı değildir. Her hasta için kurtarıcı da değildir. Çok kısıtlı bir hasta grubunda uygulanmaktadır. Sadece Akciğer kanserinin bir alt tipinin özel bir tedaviye cevap vermiş olan grubunda işe yaramaktadır. Bu şartlara uygun hastaların aşı için Küba’ya gitmesine gerek yoktur, aşı Türkiye’ye de gelmektedir. Ancak maliyeti vardır ve devlet tarafından karşılanamamaktadır” dedi. 

Kanser derneğinin bilgilerine göre; İmmuno bağışıklık sistemini ifade eder, onkoloji kanser demektir, İmmunoonkoloji vücudun kendi bağışıklık sistemini aktive ederek kanser hücrelerini yok etmesini sağlayan tedavi yöntemleridir.

Bağışıklık sistemi, vücudun doğal savunma sistemidir. Bu sistem bizi enfeksiyonlardan, kanserden ve diğer hastalıklardan korumak amacıyla hücrelerden, dokulardan ve organlardan oluşmaktadır. Hücreler; nötrofil, monosit, lenfosit, dendritik hücreler, organ ve dokular ise; lenf bezleri, timus bezi, kemik iliği, dalak, lenf sistemi, barsak-solunum sistemi ve derideki lenfoid yapılar olarak sayılabilir.  Bağışıklık sistemini oluşturan bu hücre ve organlar birlikte muhteşem bir işbirliği içinde çalışmaktadırlar. 
İmmüno onkolojik tedavilerde vücudun kendi savunma hücrelerinden olan lenfositlerin bir alt grubu ‘T hücreleri’ kullanılır. T hücrelerinin etkinliğinin artırılmasına ‘İmmüno-Onkolojiik’ tedavi adı verilir.

Melanom bir tür cilt kanseridir. Kadınlar melanoma erkeklerden daha çok yakalanmaktadırlar. Ultraviyole ışınları, bazı kişiler melanoma yakalanma riski açısından diğerlerine göre daha fazla risk altındadırlar.
Risk faktörleri; 
Benler - Ne kadar çok ben’e sahip olanların kanser oluşma riski o kadar yüksektir.
Çok açık tenli olmak - (Daha koyu tenli kişilerin de yinede melanomaya yakalanmalarına rağmen) özellikle açık tenli ve kızıl saçlı ya da çok fazla çile sahip olan kişiler.
Güneş yanığı - Güneşten kötü şekilde yanmak, özellikle çocukluk çağında, melanom oluşma riskini arttırmaktadır.
Doğum yeri - Avustralya ve İsrail gibi sıcak bir ülkede doğmuş olan açık tenli kişilerin yaşamları boyunca melanoma yakalanma riskleri daha yüksektir. 
Güneşe maruz kalma - tatilde güneşin altında oturmak ya da evde güneş banyosu yapmak
Şezlonglar - özellikle 35 yaş öncesi şezlongta uzun süre uzanarak güneşlenmek
Güneş losyonları - güneşte çok uzun süre geçirmemekle birlikte sizi koruyabilecek güneş losyonları kullanmak
Cilt kanserlerinin denetlenmesi; Cildi düzenli olarak kontrol etme alışkanlığı kazanmak oldukça önemlidir. Eğer cildde, 4-6 hafta içinde kaybolmayan ya da önceden var olan ama gittikçe büyüyen herhangi bir anormallik fark edildiğinde  bunları kontrol ettirmek üzere doktora başvurmak.



yilmazparlar@yahoo.com

8 Ekim 2016 Cumartesi

EGD-Küresel Isınma Kurultayı-Enerji Verimliliği Derneği-Yılmaz Parlar


8. Küresel Isınma Kurultayı  


Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin, çevre sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek için başlattığı Küresel Isınma Kurultayı çalışmalarını, 05 Ekim 2016 Çarşamba günü Kandilli’de bulunan Enerji Verimliliği Derneğinde çalışmasını sürdürdü.  

 Kurultay'ın  programının oluşturulması, etkinlik ile ilgili  görüş ve önerilerin alındığı toplantının moderatörlüğünü EGD Ekonomi Gazetecileri Derneği yönetim kurul Başkanı Celal Toprak yaptı. 
Başkanı Celal Toprak, Dünyamızın kuraklıkla öldüğü gerçeğinden yola çıkarak uzun yıllar “Yeşil Ekonomi” programlarıyla ve Başkanlık yaptığı EGD yönetimiyle birlikde “Isınma Kurultay”la toplumda farkındalık yaratmak amacıyla tüm kuruluşları, İklim değişikliğini durdurmak ve geleceğimizi kurtarmak için iş birliğine davet ediyor.
Dünyamızın, doğanın insanlığın öldüğü bir yerde ekonominin öneminin olmadığını hatırlatan bireysel ve toplumsal sorumlulukla kamu refahı açısından büyük bir risk olan iklim değişiklik risklerini yaşamamız kaçınılmaz olacağını çağrıda bulunan Celal Toprak toplantıya yine hiperaktiflik kazandıp, medyada farkındalığı artırma anlayışıyla yola çıktıklarını belirterek, görüş ve önerileri aldı. Başkan Toprak, çevre sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek için başlatılan, Küresel Isınma Kurultayın bu yılda çalışmalarına devam etdiğini Bu yıl etkinlere  www.iklimekonomisi.org  da tam destek vereceğinin altını çizdi.  
Önceki Bildirgede,  dünyada karşılaşılan en büyük çevre sorunlarından biri olan İklim değişikliğinden, Türkiye'nin en fazla etkilenecek ülkeler arasında olduğu ve Türkiye'de iklim değişikliğine uyum konusundaki çalışmaların azlığı işaret edilmişti. Bu kapsamda yapılabilecek çalışmaların artırılması yine gündemin ilklerindendi. 
Bu yıl, Küresel Isınma Kurultayı, Fas’ın Marakeş kentinde 7-18 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (COP22) 22. Taraflar Konferansı’nın hemen ardından yapılacak. 30 Kasım günü İzmir’de Alsancak'taki tarihi Havagazı Fabrikası’nda gerçekleştirilecek kurultay, gazetecilerin ve iş dünyası temsilcilerinin yer alacağı iki oturum halinde düzenlenecek.

İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Doç. Dr. Sevil Acar ile yaptığımız kısa söyleşide, sürdürülebilir kalkınmanın iktisadi, toplumsal ve çevre boyutlarını, çevresel sürdürülebilirliğin diğer boyutlar için de bir önkoşul olduğunu söyledi.

Etkileri hakkında, vazgeçilmez bir üretim girdisi ve tüketim unsuru olan enerjinin, özellikle de fosil yakıtların, ekonomiye olduğu kadar toplum ve doğa üzerinde de göz ardı edilemeyecek etkileri olduğuna vurgu yaptı. Türkiye’de kömüre verilen desteklerin, piyasa aksaklıklarına yol açmasının yanı sıra doğrudan sera gazı emisyonlarının artışına sebeb olduğunu, kömürün insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri konusunda, örnekler verdi. Herhangi bir enerji yatırımı yapılırken sadece iktisadi maliyetlerinin değil, toplumsal (sağlık) ve çevre maliyetlerinin de hesaba katılması gerektiğini konuştuk.

yilmazparlar@yahoo.com