10 Aralık 2013 Salı

Akdeniz tarihi için Venedik Devlet Arşivi-Yılmaz Parlar



VENEDİK ARŞİVİ


İtalya Elçiliği İstanbul Konsolosluğu Kültür Merkezi tarafından düzenlen, İstanbul Venedik sarayında 9 Aralık 2013 Pazartesi günü “Akdeniz tarihi için Venedik Devlet Arşivi ve Kostantinopoli Baylo’sunun arşiv belgeleri” konulu konferans gerçekleşti.








Venedik Devlet Arşivinden Raffaele Santoro, Giustiniana Migliardi O' Riordan’ın konuşmacı olduğu konferansa İtalya Ankara Büyükelçisi Gianpaolo Scarante,İtalya İstanbul Konsoslosu Gianluca Alberini ve çok sayıda Akademisyen katıldılar.

Venedik Devlet Arşivinden Raffaele Santoro “Akdeniz ve Avrupa tarihi için bir hazine olan Venedik Devlet Arşivi” Giustiniana Migliardi O' Riordan Kostantinopoli’de “Venedik Baylosu, Konsolos ve Büyükelçi, ve arşivi (16 ncı- 19 ncu yüzyıl.)” konuları işledi.

İtalya Ankara Büyükelçisi Gianpaolo Scarante,açılış konuşmasında; İtalya ve Türkiye tarihinin derinliklerinden gelen ilişkilerin genel bir profilini çizdi.







Uluslararası platformda, arşivlerin korunmasıaçısından, diğer önemli kurumlar arasında oldukça seçkin bir yere sahip olan Venedik Devlet Arşivinin önemini vurguladı, Venedik Cumhuriyeti tarihi aslında sadece Akdeniz dünyası tarihi için değil, dünya ekonomisi yaratmaya yönelik hareketliliği dolayısıyla bugünün dünyası açısından da önemini ima atti.







Venedik İstanbul ile kardeş şehri gibi tarihten gelen büyük kültürel ve ticari açıdan gelişmiş Sanat anlamında da birbirlerini etkileyen şehirler. 1271-1295 yılları arasında ilk defa Avrupa dan ipek Yolu nu izleyerek Çin’e kadar ulaşan yolculuk öyküsünü kitap haline getiren Venedikli tüccar Marko Polo belgelerin bir kısmının ilham kaynağı.



Büyükelçi Gianpaolo Scarante, ipek yolunun kültürel ve ticari bağımlılıkların üzerinde yoğunlaşarak adeta geçmişteki savaş izlerin ön yargılarını kırarcasına konuşmasını sürdürdü. Arşiv kayıtların önemiyle birlikte gösterdikleri uzun süre ticari kültürel sanatsal dostluk ilişkilerini gösterdiğinin altını çizdi. Bu denli güçlü ilişkiler, geçen zaman ile birlikte pek çok arşiv malzemesini de ardında bıraktı

Venedik Devlet Arşivinden Raffaele Santoro tarihsel boyutlar içinde Venedik‘in İtalya İçindeki yeri ve Osmanlı ile ilişkilerin genelini özetledi.



Venedik kenti başlangıçta Bizans imparatorluğunun bir parçasıydı. 9. yüzyılda bağımsız oldu. Orta Çağın ortalarında büyük bir deniz filosu kurarak Akdeniz ülkeleriyle yaptığı ticaret sonucu zengin bir ülke haline geldi. 1204 yılında Konstantinopolis’i talan eden Dördüncü Haçlı seferiyle Girit adasını eline geçirmişti.


OsmanlıDevletinin Yunan yarımadası, Sırbistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek i fethetmesiyle Venedik birden bire Osmanlı Devletiyle deniz ve kara komşusu haline geldi. 1463 - 1478 arasında süren uzun bir savaş sonunda Venedik OsmanlıDevletiyle barış anlaşması yapmağa razı olmuştu.

İşkodra, Akçahisar kentleriyle Limni ve Eğriboz adalarını Osmanlılar’a bırakmayı ve her yıl Osmanlı Devletine 10.000 altın ödemeyi kabul etmişti.




1489 yılında Venedik donanması Kıbrıs ı ele geçirdi. Ama 1571 yılında adayı OsmanlıDevletine kaybetti. 1645 yılında Girit i, 1669 da adadaki Kandiye kalesini, 1718 de de yakın küçük adacıkları Osmanlı Devletine bırakmak zorunda kalmıştı.


15. ve 16. yüzyıllarda Venedik Cumhuriyeti İtalya yarımadasındaki Floransa, Roma ve Cenova gibi diğer kent-devletlerle birlikte Rönesans döneminin en önemli kentleri arasında yer almıştı.
1797 yılında Napolyon Bonapart Venedik i işgal etti ve kenti Avusturya-Macaristan imparatorluğuna devretti. Böylece Venedik Cumhuriyetinin 1000 yıla yakın süren bağımsızlığısona ermiş oldu.
1866 yılında da kent ilk defa olarak italya’nın bir parçası haline gelmişti.







Kendi türünün ilk örneği olarak değer kazan,Viaggeranno le informazioni, non le persone, e sarà possibile ottenere i servizi di ricerca e di accoglienza via web. Pakta adı verilen arşiv sunumlarını yapan Raffaele Santoro veGiustiniana Migliardi O' Riordan’ın arşivlerinden birkaç örnek;


Barış antlaşması 1446 parşömen üzerine, Venedik ile Sultan II. Mehmed arasında akdedildi; barış görüşmeleri Sultan II. Murad oğlu adına tahttan çekildiği dönemde Venedik adına Balyo Andrea Foscolo tarafından yürütüldü.İstanbul fatihinin tuğrasının bulunduğu en eski belgelerden (foto 1)


İstanbul Barışantlaşması taslağı, Osmanlıca. Sultan II. Bayezid ve Doj [Leonardo Loredan] arasında akdedildi; bu belge 1503 tarihinde Sultanın yemini ve tuğrasıyla birlikte geçerlik kazandı. (foto 2)


Giacomo Ruffoni Osman’ın soy ağacı. Söz konusu ağaç, yazarın “Dualp” olarak

adlandırdığı efsanevi Osman ile baslayıp, Sultan IV. Mehmedle son bulmaktadır 1600’lü yıllarda Padova’da oymacılık ve matbaacılıkla uğraşıyordu. Ayrıca büyük ailelerin soy ağaçlarını yapıyordu. Yazar bu bilgiye eski Yunan kroniklerini

kullanarak ulaştığını belirtmektedir. (foto 3)



İstanbul Galata (Pera)’daki Venedik Balyo Sarayı’nın sulu boya ablosu. Burası Salvago ailesinden, 1500’lü yıllarda kiralanmıştı.Daha sonra Venedik hükümeti 1672 yılında bu evi satın aldı. Serenissima’nın 1797’de düşmesinden sonra, Hasburg İmparatorluğu’nun eline geçti. I. Dünya Savaşı sonrası İtalya krallığına geçen bu bina, günümüzde İtalya Başkonsolosluk binası olarak kullanılmaktadır.(foto 4)


yilmazparlar@yahoo.com


23 Ekim 2013 Çarşamba

Turizmdeki rekabeti, ‘kalifiye personeli’ olan kazanacak-Yılmaz Parlar


Turizmdeki rekabeti,

‘kalifiye personeli’ olan kazanacak

 

İstanbul’da hızla artan yatak kapasitesiyle birlikte, rekabetin yoğunluk kazanmaya başladığını kaydeden BW Plus The President Hotel Satış Müdürü Fercan Başkan, “Son birkaç yıldır, açılan yeni otellerle, kentimizin yatak kapasitesi arttı. Devam eden yıllarda da, yeni yatak kapasiteleri ilave olacak. Artan yatak arzına paralel olarak, eğer iç ve dış pazardan turist talebi artmazsa, önümüzdeki birkaç yıl içinde, oteller arasında ciddi bir rekabet gözlenebilir. Turizmdeki rekabeti ise, kalifiye personeli olan kazanacak” dedi. 

Bir turizm tesisine, o tesiste çalışan insan kaynağının değer kattığını ifade eden Fercan Başkan, otel misafirlerini memnun etmenin ön koşulunun ise personeli memnun etmekten geçtiğini anlatarak, mutlu ve nitelikli personeli olanların sürdürülebilir turizm yapabileceğini belirtti.

 

Online rezervasyon artıyor, sosyal medya önem kazanıyor

 

Akıllı telefonların artması, e-ticaretteki hızlı yükseliş ve özellikle turizm ürünlerinin (uçak-konaklama vb) internetten satın alınmasıyla, dünya genelindeki turizm endüstrisinde online rezervasyon oranının her geçen yıl katlanarak büyüdüğünü kaydeden Fercan Başkan, şunları söyledi:

“İletişim ve bilgi çağındayız. Günümüzde tek taraflı değil, interaktif iletişim dönemindeyiz. İnsanlar, günün her saatinde facebook, twitter gibi sosyal mecralardan yaşadıkları olaylara ilişkin olumlu veya olumsuz bildirimde bulunmaktadır. Bu noktada işletmeler olarak, sosyal medyayı etkin şekilde takip edip, yönetmemiz lazımdır. Diğer bir konu da bireyler, bir konaklama satın almadan önce, o tesise ilişkin yapılan yorumları da incelemektedir. O nedenle, tesislere gelen misafirlerin memnun ayrılmaları çok önemli bir konudur. Turizm sektörü; insanın, insana hizmet ettiği bir sektördür. O nedenle tesislerde çalışanlarının, hem kalifiye olmaları, hem de çalışırken mutlu olmaları gerekmektedir ki; otelde konaklayan misafirlere beklentilerinin üzerinde güler yüzle hizmet edilip, misafirlerin memnun şekilde otelden ayrılmaları sağlanabilsin” diye konuştu.

 

Otellerde, yatağı değil, hayali satmalıyız

 

Dünya genelinde, turizm sektörünün yükselişini sürdüreceğini anlatan Fercan Başkan, insanların dünyanın dört bir yanını ziyaret ederek, yeni kültürler ve yeni deneyimler yaşamak istediğini belirtti.

Bir ülkeye veya şehre gitmeden önce, o şehre ait değerlerin internetten okunduğunu, otel rezervasyonu yaptırmadan önce ise otelin ve hakkındaki yorumların incelendiğini kaydeden Fercan Başkan, konuşmasına şöyle devam etti:  

“Otellerde, sadece yatağı değil, hayali de satmalıyız. İnsanların hayallerindeki tatili yaşamalarında, verilen hizmetin kalitesi çok önemlidir. Misafirin, beklentisinin üzerinde bir hizmeti alması ise, kalifiye personel ile sağlanabilecektir. Özetle, günümüzde ve gelecek birkaç yıl içinde kalifiye insan kaynağının önemi daha ön plana çıkacaktır. Turizmdeki rekabeti de, kalifiye personeli olan kazanacaktır” şeklinde konuştu.

 
yilmazparlar@yahoo.com

29 Eylül 2013 Pazar

Prof.Mazrui: “Türkiye daha aktif rol almalı”-Yılmaz Parlar

 

“İbn Haldun Pozitivizmin öncüsü değil alternatifidir”

Ünlü düşünür İbn Haldun, 28-29 Eylül tarihlerinde Bağcılar Holiday İnn Otel’de uluslararası sempozyum düzenlendi. Sempozyum sonunda Sempozyum Bilim ve Danışma ve İcra Kurulu tarafından açıklanan Sonuç Bildirgesi’nde, “İbn Haldun’un pozitivizmin öncüsü değil alternatifi olduğu” ifade edildi.









Bağcılar Belediyesi ile Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi ve İstanbul Araştırma ve Eğitim Vakfı (İSAR) tarafından ortaklaşa düzenlenen 17 ülkeden 41 konuşmacının sunum yaptığı “Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu” başarıyla tamamlandı. Dünyaca ünlü bilim adamı Prof. Dr. Şerif Mardin ve 2005 yılında dünyanın en önemli 100 entelektüeli arasında 73. sırada yer alan Afrika Çalışmaları Birliği Başkanı Ali Mazrui’nin yanı sıra dünyaca tanınmış akademisyen, tarihçi, sosyolog, yazar ve gazetecilerin katıldığı sempozyuma yoğun katılım oldu.

Sempozyum, klasik kaynaklarımızdan beslenerek Batı’ya entelektüel bağımlılıktan kurtulmak, Avrupa-merkezci pozitivist sosyal teorilerin hakimiyetinden sıyrılarak alternatifler üretmek ve düşünce geleneğimizde bir müddet sekteye uğrayan İbn Haldun’cu yaklaşımı canlandırıp, güncel sorunlara uygulayarak geliştirmek yolunda önemli bir adım teşkil etti. Toplam 9 oturumla tamamlanan sempozyumun İbn Haldun’un düşüncelerinin ve sosyal olayları tahlil yöntemlerinin günümüz dünyasında işlevsel hale getirilerek, tüm sosyal eğitim ve araştırma alanlarında uygulamaya konulması için somut öneriler de getirildi.









“TEORİLERİNDE SONSUZ HAYATA GÖNDERME YAPTI”

 

Prof. Mardin, Prof Mazrui’yi takdim konuşmasında Batı ve İslam epistemolojilerinin arasındaki farkı açıklarken, Batı’da başarının güç ve zenginlik ile ölçüldüğünü, İslam dünyasında ise bunların ötesinde sonsuz bir hayat tahayyülü olduğunu ve İbn Haldun’un da teorilerini bu sonsuz hayata gönderme yaparak inşa ettiğini belirtti.

Mazrui de, İbn Haldun’a referansla, küresel değişimlerin Türkiye’yi yakın gelecekte İslam dünyasına liderlik etmeye zorladığını ifade ederek, bu bağlamda Türkiye’nin küresel yerini sorgulayıp yeni sorumluluklar alması gerektiğinin altını çizdi.









“İSLAMİ COĞRAFYANIN TÜRKİYE’YE İHTİYACI VAR”

İbn Haldun’un devlet teorileri ışığında, Osmanlı Devleti’nin çözülmesinden sonra o coğrafyanın birlik ihtiyacı çektiğini ve Türkiye’nin bunu sağlama konusunda gecikmiş olduğunu ifade eden Mazrui, Türkiye’nin günümüzde Afrika üzerinde hala devam eden etkisine de işaret etti. Mazrui, bu etkinin Osmanlı Devleti’nin vaktiyle adalete dayalı kurmuş olduğu iktisadi, siyasi ve hukuki sistemden kaynaklandığını belirtti. Bilim kurulu başkanı Recep Şentürk ise İbn Haldun’un realist ve ampiristtir ama bu onun bazılarının iddia ettiği gibi pozitivizmin, Marksizm ya da sosyalizmin ‘öncüsü’ olduğu manasına gelmediğini belirtti. Şentürk,”İbn Haldun’un teorileri İslami varlık ve bilgi anlayışı ve özellikle de fıkıh üzerine inşa edilmiştir.” dedi.

Sonuç Bildirgesi’nde İbn Haldun’un İslam düşünce geleneğinin bir ‘istisnası’ değil ‘kuralı’ olduğu ifade edildi. Bildirgede ayrıca, İbn Haldun’un teorilerinin evrensel olduğunun vurgulandığı ifade edilerek, şöyle denildi:

“İbn Haldun’un ekonomi ve siyaset üzerine olan teorilerinin Hindistan, Libya, hatta Amerika gibi ülkelerdeki güncel ve tarihi olguları anlamada kullanılabileceğini göstermişlerdir.”

Yine Bildirgede, İbn Haldun’un genelde yüzeysel bir şekilde ‘milliyetçilik’ olarak anlaşılan ‘asabiye’ kavramının da günümüzde Arap Baharı ve Gezi Parkı gibi sosyal olayların incelenmesinde kullanılabileceği de kaydedilerek,“Batı kaynaklı teorilerin öngöremediği bu hareketler, katılımcılar tarafından eski tarz ‘asabiye’lerin çözüldüğü, yeni ‘asabiye’ formlarının oluştuğu şeklinde açıklandı ve İbn Haldun’un bu gibi olaylara getirdiği analitik yaklaşımdan, siyasetçilerin mutlaka istifade etmesi gerektiği belirtildi.” Denildi.

Yine, A.B.D. eski Başkanı Ronald Reagan gibi siyasetçilerin de İbn Haldun’un ekonomik teorilerinden ilham almış olduğu hatırlatıldı.

 

Bildirgede şu başlıklara yer verildi:

İbn Haldun’a olan ilginin, geniş İslam coğrafyası ve dünya çapında artarak devam edebilmesi için birçok öneri de dile getirildi. Bunlar arasında dikkati çekenler şunlardır:

- Sempozyum bildirilerinin hem akademik hem de popüler bir formatta yayınlanıp hem konunun uzmanı akademisyenlere hem de gündelik hayatımıza yön veren siyasetçi, yönetici, eğitimci ve sanatçıları da içine alan geniş kitlelere ulaştırılması;

- Daha sonraki sempozyumlarda İbn Halduncu yaklaşımla, iktisat ve siyaset yanında medeniyetin somut diğer boyutlarının da tartışılması;

- Yerel yönetimlerin sosyal politikalar üretirken İbn Haldun’dan istifade etmeleri;

- İbn Haldun konferanslarının, İbn Haldun için önemli olan coğrafyalarda, -örneğin Tunus’ta- yapılmaya devam edilmesi.

- İbn Haldun külliyatının çeşitli dünya dillerinde güncel çevirilerle tekrar basılması ve özellikle Mukaddime’nin gölgesinde kalan diğer eserlerinin de tercüme edilerek yayınlanması.

- İbn Halduncu yaklaşımla güncel meseleleri araştıracak merkez ve enstitüler kurularak, yürütülecek araştırmaların desteklenmesi ve öğrenciler yetiştirilmesi.

- Uygulamalı İbn Haldunculuk yaklaşımı ile ilgili çalışmaların yayınlanacağı uluslararası hakemli bir dergi çıkarılması.

yilmazparlar@yahoo.com

19 Ağustos 2013 Pazartesi

BASF “KİMYA YARATIYORUZ-GELECEĞE HAZIRLIYORUZ-YILMAZ PARLAR



BASF “KİMYA YARATIYORUZ-GELECEĞE HAZIRLIYORUZ”

BASF, 19 Agustos 2013 tarihinde Haliç Kongre Merkezi'nde basın toplantısı düzenleyerek "Biz kimya yaratıyoruz dünya turu" son durağı istanbul’da satnları ile yaptıkları yeniliklerini tanıttılar.

Dünyanın lider kimya şirketi BASF’nin “Biz kimya yaratıyoruz dünya turu” 19-21 Ağustos tarihleri arasında İstanbul'daki Haliç Kongre Merkezi'nde gerçekleştiriliyor. Ocak 2012'de Mannheim, Almanya'da başlayan dünya turu, İstanbul’a gelmeden önce dünya genelinde 10 şehri ziyaret etti.

BASF'nin 10 farklıalandaki inovatif çözümlerini sergilediği “Biz kimya yaratıyoruz dünya turu”(We create chemistry world tour); iş ortakları, müşteriler, basın mensupları,STK temsilcileri, çalışanlar ve üniversite öğrencilerinden oluşan bir topluluğu bir araya getiriyor. İnteraktif sergi, şirket paydaşlarının BASF'nin toplumun günümüzdeki ve gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayan kapsamlı ürün portföyünü ve teknolojilerini deneyimlemesine yardımcı olmak üzere tasarlandı. BASF, etkinlik kapsamında bitki koruma ürünlerinden elektromobilite çözümlerine;modern yalıtım malzemelerinden sürdürülebilir beton teknolojilerine kadar 10 farklı inovasyonunu tanıtıyor. AgCelence, Consumer Driven Innovation (Tüketici Odaklı İnovasyon), Ecoflex-Ecovio, Elastopave, Emobility (Elektromobilite, Modern Insulation (Modern Yalıtım), New Concrete Technology (Yeni Beton Teknolojisi), Pure Balance, smart forvision ve Windy Future (Rüzgarlı Gelecek) temalarına sahip 10 ayrı BASF standını ziyaret eden katılımcılar, yetkililerden BASF’nin sunduğu çözümlere ilişkin detaylı bilgi aldı.






Etkinlikle ilgili görüşlerini paylaşan BASF Türk Kimya CEO’su Volker Hammes, "2050 yılında, bu gezegende dokuz milyarın üzerinde insan yaşayacak. Bu nüfus artışı çok büyük global zorlukların yanı sıra, özellikle kimya endüstrisi için pek çok fırsatıda beraberinde getirecek. Kimyaya dayanan yenilikler, global zorlukların ele alınmasında önemli bir rol oynayacak. BASF olarak, Türkiye'nin dört bir yanından davet edilen iş ortaklarımızın, basın mensuplarının ve öğrencilerin yeniliklerimizden bazılarını deneyimleme fırsatıbulduğu ‘Kimya yaratıyoruz’ dünya turuna ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyuyoruz. Tur, günümüzün ve geleceğin ihtiyaçlarını karşılamak üzere tasarlanan ve kısa bir süre önce piyasaya sunulan 10 BASF çözümünü sergiliyor"dedi.


Kimya, yaşam kalitesini arttıran; doğal kaynakları, çevreyi ve iklimi koruyan yenilikçi ve sürdürülebilir çözümleri ile geleceğin zorluklarını aşmada kilit bir rol oynarken, BASF yöneticileri ise inovasyonun uzun vadeli başarının anahtarı olduğunu belirtiyor. Entegre bir global kimya şirketi olarak benzersiz bir konuma sahip olan BASF, ekonomik başarıyı, sosyal sorumluluğu ve çevreyi korumayı bir bütün olarak görüyor.













BASF, 2011 yılında 1.6 milyar Avro olan ARGE harcamalarını 2012 yılında 1.7 milyar Avro'ya yükseltti. Bu artışın, BASF'nin araştırmalarını global pazarlara ve müşteri sektörlerine daha yakın bir şekilde yeniden yapılandırma hedefiyle ilgili olduğu belirtiliyor. 2012 yılında pazara 250'den fazla yeni ürün çıkartan BASF'nin araştırma ekibi, 2012 yılında yenilikçi gücünü yeni bir performans seviyesine çıkarttı.


BASF'nin dünyanın dört bir yanındaki şirketlerinin ARGE departmanlarında çalışan kişi sayısı 2011 yılında 10.000 iken, bu sayı 2012 yılında %3.9'luk bir artışla 10.500’e ulaştı. Bu çalışanlar aracılığıyla 3.000 farklı proje yürüten BASF, ARGE ve inovasyon alanlarındaki teknolojisini güçlendirerek kimya sektörüne liderlik etmeyi sürdürüyor.



Dünyanın lider kimyaşirketi BASF olarak portföyümüzde; kimyasallardan plastiklere, bitki koruma ürünlerinden petrol ve doğalgaza kadar birçok ürün yer alıyor. Ekonomik başarıyı, sosyal sorumluluk ve çevresel korumayla birleştiriyoruz. Toplumun bugüne ve geleceğe dair ihtiyaçlarını karşılamak adına, hemen hemen bütün endüstriyel alanlarda bilim ve inovasyon aracılığıyla müşterilerimize hizmet sunuyoruz. Ürünlerimiz ve çözümlerimizle kaynakların korunmasına, sağlıklı gıda teminine ve hayat kalitesinin artırılmasına katkı sağlıyoruz. Kurumsal hedefimiz doğrultusunda; sürdürülebilir bir gelecek için kimya yaratıyoruz.2012 yılı sonu itibarıyla dünya çapında 110 binin üzerinde çalışanı bulunan ve bu dönemde satışları 72,1 milyar Avro olarak gerçekleşen BASF’nin hisseleri Frankfurt (BAS), Londra (BFA) ve Zürih (AN) borsalarında işlem görüyor. BASF hakkında daha ayrıntılı bilgiye www.basf.com.tr adresindeki internet sitesinden ulaşılabiliyor.













Dünyanın lider kimya şirketi BASF olarak portföyümüzde; kimyasallar, plastikler, ürünlerinden bitki koruma ürünlerine, petrol ve doğal gaza kadar birçok ürün yer alıyor. Ekonomik başarıyı, sosyal sorumluluk ve çevresel koruma ile birleştiriyoruz. Toplumun bugüne ve geleceğe dair ihtiyaçlarını karşılamak adına, hemen hemen bütün endüstriyel alanlarda bilim ve inovasyon aracılığıyla müşterilerimize hizmet sunuyoruz. Ürünlerimiz ve çözümlerimiz ile kaynakların korunmasına, sağlıklı gıda teminine ve hayat kalitesinin artırılmasına katkı sağlıyoruz. Kurumsal hedefimiz doğrultusunda; sürdürülebilir bir gelecek için kimya yaratıyoruz.



2012 yılı sonu itibarıyla dünya çapında 110 binin üzerinde çalışanı bulunan BASF'nin bu dönemde satışları 72,1 milyar Avro olarak gerçekleşti. BASF hisseleri Frankfurt (BAS), Londra (BFA) ve Zürih (AN) borsalarında işlem görüyor. BASF hakkında daha ayrıntılı bilgiye www.basf.com.tradresindeki internet sitesinden ulaşılabiliyor.

Türkiye’de 1880 yılında gerçekleşen ilk satışıyla köklü bir geçmişe sahip olan ve birçok sektöre kimyasal çözümler sunan BASF grup şirketlerinin Türkiye’de 6 üretim tesisi bulunuyor. BASF, Türkiye’de kimyasallar, plastikler, tekstil ve deri kimyasalları, dispersiyonlar ve pigmentler, bakım kimyasalları, özel kimyasallar ve bitki koruma gibi alanlarda faaliyette bulunuyor. BASF ürünleri; elektrik ve elektronik, otomotiv, inşaat, deri ve tekstil, deterjan ve temizlik, ilaç ve kozmetik ile hayvan yemi, tarım ve gıda sektörlerinde kullanılıyor.

Sürdürülebilirlik konusunda önemli projelere imza atan BASF’nin yenilenen Dilovası FabrikasıYönetim Merkezi, “Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik (LEED) Gold”






sertifikasına sahip. Şirketin, çevre dostu ve enerji verimli ürünlerini de kullanarak yenilediği bina, Türkiye’deki LEED Gold Sertifikalı ilk renovasyon projesi olma özelliğini taşıyor. BASF’nin Gebze’de inşa edilen Yapı Kimyasalları Lojistik ve Teknik Geliştirme Merkezi binası da LEED Platinum alarak, en yüksek LEED derecesiyle sertifikalanan Türkiye’deki ilk endüstriyel bina olma özelliğini taşıyor.

BASF’nin sosyal sorumluluk vizyonunda, çocuklara ve gençlere yönelik eğitici projeler ön plana çıkıyor. Örneğin 6-12 yaş arası çocukların eğitmenler gözetiminde temel kimya deneyleri yapmalarına olanak tanıyan Kids’ Lab projesi, İstanbul’da başladığı günden bu yana 6000’i aşkın çocuğa ulaştı. Bir başka sosyal sorumluluk projesi olan “81 İlde 81 Kimya Laboratuvarı” ile BASF, maddi imkânlardan yoksun okullarda yeni kimya laboratuvarları kurulmasını hedefliyor. Bilimi ve özellikle de kimyayı gençlere sevdirme amacıyla hayata geçirilen her iki projeyle de başarılı sonuçlar alındı. BASF, temel faaliyet alanı olan kimya ile el ele ilerleyen bu tür sosyal sorumluluk projeleri geliştirmeye gelecekte de devam edecek.












Biz kimya yaratıyoruz dünya turu kapsamında farklı sektörlere yönelik çok sayıda ürün ve uygulamasınısergileyen BASF, Bakım Kimyasalları alanında sahip olduğu geniş hammadde yelpazesini de katılımcılara tanıtıyor.

Geliştirdiği hammaddeler nemlendiricilerden makyaj malzemelerine, saç boyalarından güneş kremlerine kadar çok sayıda kozmetik üründe kullanılan BASF; sağlık, beslenme ve temizlik ürünleri kategorisinde de tüketicilerin doğal ve sürdürülebilir ürün beklentisini karşılıyor.

BASF, Avrupa standardı EN 13432 uyarınca tamamen kompostlanabilir bir ürün olan ecovio®'yu2006 yılından beri biyobozunur ambalajlama sektörünün hizmetine sunuyor.Malzemenin özelliklerin test etmek ve daha da etkin hale getirmek amacıyla plastik işleyiciler, marka sahipleri, süpermarketler, çevresel dernekler ve kompost alanlarına sahip çöp ve atık yönetimi hizmeti veren firmalar ile uzun yıllardır yakın işbirliği içerisinde çalışıyor.Harcanan tüm bu ortak çabalar ve araştırmalar gösteriyor ki ecovio sadece geçerli uluslararası standardlara göre tamamen kompostlanabilir bir plastik değil aynı zamandayüksek oranda yenilenebilir hammadde içeriğine sahip ve yırtılmalara karşı dirençli poeştlerin yanısıra kaplanmış kağıt,malç film, tepsi ve bardakların yeteri kadar dayanıklı bir şekilde üretilmesine olanak sağlıyor.


Örneğin, ecovio ile üretilen kompostlanabilir atık poşetleri, organik atıkların efektif ve hijenik birşekilde toplanmasına yardım ediyor. Toplanan bu organik atıklar, poşetlerindenayrılmadan belirlişartlara sahip endüstriel kompost alanlarınde işlem görüyor ve ecovio mikroorganizmalar tarafından enzimlerin yardımları ile parçalanıyor. Kompostlama sürecinin sonundapoşetler tamamen korbondioksit, su ve biyokütleye dönüşüyor. Tüm bu ayrıştırma gerektirmeyen işlemler atık yönetimi için büyük avantaj sağlıyor.



Kimya alanındaki yenilikler, geleceğin mobilitesi için önemli yeni yaklaşımlar sunuyor. Ağırlığın ve emisyonun azaltılmasına, tasarıma, yeni güç aktarım mekanizmalarına, emniyet ve ısıyönetimi gibi trendlere öncü olan BASF, otomobillerde kimya yardımıyla geliştirilmiş ürün ve teknolojilerin daha fazla kullanılacağını öngörüyor.

Bu noktada araçların verimliliğini arttırmak ve yakıt tüketimini azaltmak için, metal parçaların yerine plastik parçaların kullanıldığı daha hafif yapıların oluşturulması önemli bir etken olarak dikkat çekiyor. BASF plastik ürünleri; otomobil gövdesinde, şaside, iç donanımlarda ve motor parçalarında kullanıldığında metal parçalara oranla ağırlığı yarı yarıya azaltıyor. Bir otomobilin ağırlığının 100 kilogramazaltılması, yakıt tüketimini 100 kilometrede yaklaşık 0.4 litre düşürüyor.

Daimler ile yapılan iş birliği sonucunda geliştirilmiş olan konsept araç smart forvision’da BASF’nin fark yaratacak 3 yenilikçi teknolojisi öne çıkıyor: Hafif konstrüksiyon çözümler, ısı yönetimi ve elektro mobiliteye özel enerji verimliliği. Araçta, dikkat çekici bir yenilik olarak BASF’nin geliştirdiği yeni yüksek-performans malzemesi Ultramid®Structure kullanılarak üretilen dünyanın seri üretime uygun ilk tümüyle plastik jantları bulunuyor. Metalle aynı derecede dayanım sağlayan Ultramid® Structure, ağırlığın yüzde 30 düzeyinde azaltılmasına olanak tanıyor.


WCCWT kapsamında çok sayıda ürün ve uygulamasını teşhir etmeye hazırlanan BASF, yapı sektörünün kullanımına yönelik önemli bir hammadde olan Elastopave’i de katılımcılara tanıtacak.

Elastopave ile ekolojik ve ekonomik sürdürülebilirlik gibi günümüzün iki önemli amacını tek bir sistemde gerçekleştirmek mümkün oluyor. Uygulamaya göre seçilen mineralleri akıllı bir şekilde poliüretanla harmanlayan Elastopave, mineraller arasında oluşan boşuklar yardımıyla geçirgen bir kaplama oluşturmaya yardımcı oluyor. Bu sayede, yağmur suları doğal bir şekilde geçirgen yüzeyden süzülerek tekrar lokal yer altı sularına karışabiliyor. Elastopave’in yardımıyla, geleceğin çevre dostu ve doğal görünümlü şehir ve kasabaları inşa edilirken faydalanılabilecek dekoratif sert yüzeylerin yaratılması kolaylaşıyor.


yilmazparlar@yahoo.com










17 Ağustos 2013 Cumartesi

İTO MECLİS AGUSTOS AYI TOPLANTISI-HABER YILMAZ PARLAR

İTO MECLİS TOPLANTISI
İTO Meclis toplantısını 15 Agustos 2013 tarihinde gerçekleştirdi. Meclis Başkanı Şekib Avdagiç açılışı ve kısa selamlama konuşmasından sonra İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çağlar’a konuşması için davet etti.

İTO'nun ağustos ayı Meclis Toplantısı'nda konuşan Çağlar, bazı gazetelerde İTO'nun kiracı olduğu Kandilli Cemile Sultan Koru Tesisleri'nin satılacağına dair haberler çıktığını, bunun doğru olmadığını belirterek, "Kira sözleşmemizin bitmesine 5 yıl var. Burası, Odalar Birliği Emekli Sandığı Vakfı'nın mülküdür. Kira süresinin uzatılması noktasında vakıf ile görüşmelere başladık. Orada bir takım değişiklikler ve yatırımlar yapmayı planlıyoruz" diye konuştu. Çağlar, ağustos ayının ilk günlerinde TOBB Genel Kurulu yapıldığını ve kendisine TOBB'un Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevinin tebliğ edildiğini kaydetti.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Çağlar, İTO'nun nezdinde, Valiliğin, Belediye Başkanlığının, turizmin tüm katmalarının içine gireceği yeni bir vakıf kurulacağını belirterek, "Bundan sonra İstanbul'un tanıtımı tek bir elden yapılacak" dedi.

Mısır'daki olaylara da değinen Çağlar, şunları ifade etti: "Mısır meselesi tüylerimizi diken diken yapan ve yüreğimizi acıtan bir meseledir. Demokrasi için mücadele eden siviller öldürülüyor. Bu nasıl vahşettir ki kendi insanınızı öldürüyorsunuz. Çocukların önünde ebeveynlerini, ebeveynlerin önünde çocuklarını öldürüyorsunuz. İşin bir de ekonomik boyutu var. Mısır, günden güne yükselen bir ekonomiydi. Birçok üyemiz çok büyük ve modern yatırımlar yaptılar. Bizim üyelerimizin zarar görmesinden aşırı derecede rahatsız oluruz. İş adamlarımızın yanında olacağız. Dünyada baktığımızda tüm uluslararası iş çevrelerinin bu olaya müdahil olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu olaylar karşısında sessiz kalan dünyaya şaşırıyorum."
Çağlar, sanayi üretim endeksi ve Merkez Bankası enflasyon raporunun açıklandığını anımsatarak, "Üretimimizi ve ticaret hacmimizi artırmamız gerekiyor. Yani daha çok para kazanmamız, kar etmemiz ve yatırım yapmamız lazım" dedi. Dünyada en iyi sanayi üretimini Türkiye'nin yaptığını, ancak sermaye yetersizliğinden dolayı şirketlerin büyütülemediğini anlatan Çağlar, şunları söyledi: "Bununla ilgili üniversitemizle, bankalarla bir takım görüşmeler yapıyoruz. Bankaların iş dünyasına uzun vadeli ve uygun şartlarda kredi vermesiyle ilgili çalışma yürütüyoruz. Bizim kapasitemizi artırmamız lazım, çünkü ürettiğimiz her malı satıyoruz."
İstanbul'un tanıtımı için her kurumun birbirinden habersiz çalıştığını, konu hakkında valilikle görüştüklerini belirterek, "İTO'nun patronajında, valiliğin, belediye başkanlığının, turizmin tüm katmalarının içine gireceği yeni bir vakıf kuruyoruz. Bundan sonra İstanbul'un tanıtımı tek bir elden yapılacak" diye konuştu. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile Uluslararası Tahkim Kurulu'nun kurulmasına yönelik bir araya geldiklerini ifade eden Çağlar, "Bizim uluslararası tahkime ihtiyacımız var. İTO olarak o kadar iyi biliyoruz ki bu işi en iyi biz yaparız. Kanundaki bir madde nedeniyle sadece İstanbul'da yapabiliyoruz. 'Bizim önümüzü açın' dedik.

Eğer bu yetkiyi alırsak, Türkiye'de ilk defa Uluslararası Tahkim Merkezini İTO bünyesinde kuracağız" şeklinde konuştu. Enerji Verimliliği Derneği'nin de başkanı olduğunu hatırlatan Çağlar, derneğin şu anda 14 ilde şubesi bulunduğunu, bunu 81 ile çıkarmayı hedeflediklerini, yaptıkları proje ile Türkiye'nin yıllık 4 milyar lira tasarruf etmesini sağlamayı amaçladıklarını söyledi. 19 Ağustos Pazartesi günü İTO yönetim kurulu, meclis başkanı ve başkanlık divanı ile Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü ziyaret edecekleri bilgisini veren Çağlar, yaklaşan seçimleri işaret ederek, "Demokrasinin güzelliğini hep birlikte yaşayacağımıza inanıyorum" dedi.

Teknopark İstanbul Projesi'nin açılışının gelecek ay gerçekleştirileceğini belirten Çağlar, "Bu projede 4 milyar dolarlık yatırımın şekillenmesi planlanıyor. 10 milyar dolarlık iş hacmi olması bekleniyor. Projede yer almak isteyen 1050 firma ön başvuru yaptı. Görüşülen üniversite sayısı 18, başvurusunu tamamlayan üniversite sayısı 8'dir" diye konuştu. Esnafa dolandırıcılık uyarısı Çağlar, Türk Eczacılar Birliği, TESK ve eski İTO logolarının yer aldığı bir belgenin piyasada dolaştığını, "adres güncellemesi" adı altında esnaftan 80 lira tahsilat yapıldığı ve bu belgede makbuz da bulunduğunu belirterek, "Bu tür sahtekarlıklara mani olalım" dedi. İTO Meclis Başkanı Şekib Avdagiç ise İTO'nun meclis üyelerinin tamamının TOBB'un delegesi olması konusunda meclis olarak bu dönemde ciddi çalışma yapması gerektiğini ifade ederek, "Bu camiaya karşı hareket değil, İstanbul tüccarının demokratik şekilde temsil edilmesi içindir" diye konuştu.
Çağlar, Türk Eczacılar Birliği, TESK ve eski İTO logolarının yer aldığı bir belgenin piyasada dolaştığını, 'adres güncellemesi' adı altında esnaftan 80 lira tahsilat yapıldığı ve bu belgede makbuz da bulunduğunu belirterek, 'Bu tür sahtekarlıklara mani olalım' dedi

Başkandan sonra söz alan üyeler çeşitli alandaki temsil ettikleri grupların isteklerini bildirdiler.

yilmazparlar@yahoo.com

10 Ağustos 2013 Cumartesi

İSVİÇRE İSTANBUL KONSOLOSLUK-BAĞIMSIZLIK GÜN RESEPSİYONU -YILMAZ PARLAR


İSVİÇRE İSTANBUL KONSOLOSLUK

BAĞIMSIZLIK GÜN RESEPSİYONU

Geleneksel olarak 1 Ağustos 1291 tarihi kabul edilen İsviçre Konfederasyonu'nun kurulması nedeniyle her yıl kutlanan Bağımsızlık günü, bu yıl 722. yıldönümü kutlandı.





İstanbul’da gerçekleşen İsviçre Bağımsızlık günü kutlaması kapsamında 1 Ağustos 2013 tarihli Swiss Hotelde, Konsoloslukca resepsiyon verildi.

İsviçre İstanbul Başkonsolosu Monika Schmutz Kırgöz eşi Yıldırım Kırgöz Başkonsolos vekili John Ruhoff eşi Agnessia Ruhoff konukları karşıladılar.

722. kuruluş yılı şerefine düzenlenen davette İki ülke milli marşları çalınması ve söylenmesi ardından Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz protokol konuşması yaptı.

Hava şartlarından dolayı havuz başına alınan resepsiyonun hazırlanan Swiss hotel Sultanparkdaki, bayraklarla süslü dekoru görmeyi nazikçe önerdi.








İsviçreli’ ler için 1 Ağustos öneminden bahsederek, “7 Bakanımızın tamamı bu özel günde konuşmalar yapmak üzere ülkede seyahat etmektedir.” Bilgisini verdi.
.
Başbakanlarının referansından söz ederek, İsviçre'nin finans merkezi hakkında Dış işleri bakanlarının iyimser, Ekonomi bakanlarının İsviçre'nin en innovatif ülke olduğuna dikkat çekti. Gelenekler geçmişimiz inovasyon gelecek. Yarınımızın stratejisini olusturmamiza izin verin. Korkmayın 7 bakanımızi çağırmayacağım. şeklindeki espirisi konukları güldürdü.

“Geçtiğimiz yıl İsviçre'den sayısız Delegasyon Türkiye’yi ziyaret etti. Konsolosumuz pekcok açılışa katıldı.” Diyerek Türkiye’nin kendileri için nekadar önemli olduğunun altını çizdi.

“Kırgız ismi bir İsviçre li ismi değil. Ben şahsen bunun kanıtlarından biriyim. Ben eminim. Maximillian da öyle. Ben tek örnek değilim. Aramızda birçok İsviçreli- Türk çift bulunuyor. Bu akşam ayrıca aramızda özel bir çift var, Selma ve Stefan çifti Nerede olduklarını göremiyorum ama bu gece burada hepimiz onların 10. Evlilik yıldönümünu kutluyoruz. Mutlu yıllara. Bir başka kutlamamiz var. Bu yıl Lozan anlaşmasının imzalanisinin 90.yil dönümü. Tarihi detayları vermeyeceğim. Son konu. Saha önce ne kadar çok uluslu olduğumuzdan bahsetmiştim. Bu gece nin sürprizi dünyanın yükselen starını takdim etmek istiyorum. Lily Summerfields Şimdi Berlin den geldi. Eskiden Roma. Boston daydi ve Lara Fabian in partneriydi. Huzularınızda” diyerek konukları büfeye davet etti.






Swiss Hotelde havuz başında gerçekleşen Konfederasyon ülke İsviçre Bağımsızlık günü İstanbul resepsiyonuna İş, ilim, siyaset sanat dünyasının ünlü kişileri İstanbul’daki konsoloslar ve temsilcileri, seçkin davetliler katıldı.

Acar Germen - Zeynep Germen, Minur Hamamcıoğlu - Sennur Hamamcıoğlu

Cem Hakko Ebru Sanver – Haluk, Ferhunde Verdi, Marcus Slevogt - Ayşe Slevogt

Sylvia Magripli - Kenan Magripli göze çarpan isimlerdi.





İsrail Konsolosu Moshe Kamhi –Ferda Kamhi, Leyla Alaton ile yaptığımız kısa sohbette, Moshe Kamhi ülke ekonomisine yaptığı hizmetler kadar sanata verdiği emekleri unutulmayan Leyla Alaton’a verdiği destekden dolayı Balat Cibali’de 15 Eylül 2013 tarihinde sanatseverlere kapılarını açacak, Küçük Mustafa Paşa “Su. Aşkın Gözyaşları Gibi" enstalasyon sergi hakkında gelişmeleri sordu.

Sanat ve Ekonomi adına Ülkemizde başarıyla ve özveriyle yürüttükleri dört yıllık konsolosluk hizmetleri Kamhi çiftinin yüzlerindeki memnuniyetden okunuyordu. İsrail İsviçre Türk iş adamlarının birliktelikleri örneklerinden söz eden Moshe Kamhi Türkiye’ye dönemi esnasında çok yatırımcıların geldiğini her alanda severek hizmet vereceklerini bir kere daha yineledi.

Sinema sanatcısı Derya Şen’in henüz bitirdiği filmden sonraki projeleri ve Tv dizileri konuları ekonomiden sanata taşıdı.


15 binden fazla kişiye istihdama katkı sağlayan 3 milyar İsviçre franktan fazla bir değerde yatırım gerçekleştiren İsviçreli yatırımcılar, Türkiye dikkat çeken önemli ülke durumda olduğu

15 binden fazla kişiye istihdama katkı sağlayan 3 milyar İsviçre franktan fazla bir değerde yatırım gerçekleştiren İsviçreli yatırımcılar, Türkiye dikkat çeken önemli ülke durumda olduğu, yine İş adamlarıyla yaptığımız sohbetler arasındaydı.





MENA (Orta Doğu ve Kuzey Afrika) Orta Asya ülkeleri için mükemmel konumda yer alması İsviçreli iş adamların merceği altına girdiğini görmekteler.




Şirket satın alan iş adamları kadar ortak olanlar bir kısmıda MENA gibi geniş pazara açılmak için İstanbul’u bu pazara açılan pencere olarak değerlendirmekteler.

Ayrıca son haftalarda gelişen olayların turizme etkisinin potansiyeli küçültemiyeceği görüşündeler.

İsviçre’ya ait spesiyalitelerin oluşturduğu zengin büfeye müzik eşlik edince konuklar eğlenceli kutlama geçirdiler.


yilmazparlar@yahoo.com