22 Aralık 2022 Perşembe

Sende Bir Kalp Yolla Hayata-Yılmaz Parlar

 Sende Bir Kalp Yolla Hayata,

Başda Sağlık Bakanlığı olmak üzere İmkan Dahilinde Kurumlar ve bireyler destek vermeli.

Kanser hastaların ve refakatçilerinin tedavi süresi boyunca 3 öğün yemek, konaklama, ısınma, temizlik gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan Türk Kanser derneği Mucize Evi’nde; youtube dan bir kere dinlemekle kanser hastalarına bağış yapmış olacağınız, Ses Sanatcısı Yeliz’in kanser derneği için seslendirdiği Hayat Şarkısı lansmanı yapıldı.



Toplum Sağlığı İçin 58 Yıldır Kanserle Mücadelede Toplumun Yanında olan Türk Kanser Derneğine, Başda Sağlık Bakanlığı olmak üzere İmkan Dahilinde Kurumlar ve bireyler destek vermeli.

Kanserle mücadelede tıbbi süreç kadar hastaya sürekli destek sağlayabilmek de önem taşıyor. Tüm bu özellikleri ile tam bir yaşam merkezi kimliği taşıyan Türk Kanser Derneğin Mucize Evi’ni  Ankara ve İzmir başta olmak üzere kanser tedavisinde merkez özelliği taşıyan büyük illere yaymayı hedefleme misyonları var.

20 Aralık 2022 Salı günü Şişhane Mucize Evi’nde düzenlenen Basın Toplantısına Türk Kanser Derneği Yönetim Kurul Başkanı Burak Duruman, Ses sanatçısı Yeliz, söz yazarı ve besteci Tamer Gürsoy, projenin mimarı Suat Filiz ve klipte oynayan kanser hastası çocuklar katıldılar.



Mucizelerimiz daha çok olsun

Türk Kanser Derneği Yönetim Kurul Başkanı Burak Duruman, “Bugün çok ama çok mutlu bir gündeyiz. Türk Kanser Derneği'nin İstanbul’da ikamet etmeyen, ancak kanser tedavisini burada gören ve maddi imkanı olmayan kanser hastalarına, refakatçileri ile birlikte ücretsiz konaklama olanağı sağlayan bu Mucize Evi'ndeyiz. Mucizelerimiz daha çok olsun diye yapıyoruz bu toplantıyı. Sevgili Söz Yazarı ve Besteci Tamer Gürsoy'un hissederek, emek vererek çıkardığı bir eser var. Sevgili Yeliz de inanılmaz sesi ile bu eseri taçlandırdı. Hepimizi birleştiren Suat Filiz' e de teşekkür ediyorum. Bu şarkı ile Türk halkına "Vermek Almaktır Aslında Sen de bir Kalp Yolla Hayata" diyoruz. Burada güzel olan, halkımız bu güzel eseri tüm müzik platformlarından dinleyerek Türk Kanser Derneği'ne bağışta bulunmuş oluyorlar. Bu projeye büyük heyecanla hazırlandık. Sözler müthiş, ses ve yorum müthiş, çocuklarımız müthiş. Ayrıca bu projenin başından beri maddi ve manevi yanımızda olan Japon Otomotiv Markası Lexus'a da çok teşekkür ederiz. Ayrıca bu proje destek verenler arasında Batik Giyim Tekstil'e de teşekkürlerimizi sunarız.” Şeklinde açılış konuşmasını yaptı. Proje sahibi Suat Filiz, Söz yazarı ve Besteci Tamer Gürsoy ve Sanatçı Yeliz'e Dernek teşekkür plaketleri takdim etdi.



Ses sanatcısı Yeliz, " Bağışa dönüşen bu proje Dünyada bir ilk. Bu eseri dinledikleri her platforma Türk Kanser Derneği'ne bir bağışta bulunmuş oluyorlar. Tamer Gürsoy müthiş bir söz yazdı ve besteledi." Kısa Açıklamada bulundu.

Ses sanatcısı Yeliz ile özel söyleşimizde Kendisininde bir seneden fazla süredir kanser olduğunu, tedavi gördüğünü klip hazırıkları sırasında Billur Kalkavan ile telefonda konuştuklarını ve ağladıklarını paylaştı.

Söz yazarı ve Besteci Tamer Gürsoy 6 yaşında iken kanserden annesini kaybetdiğini, klip çekilirken çocukların anne babalarını üzüntülerini ağlayışlarını aktardı. 



Gerçekdende Löseminin Tedavisinde Beslenmenin önemi çok büyük. Özellikle düşük ve orta gelirlililerde yetersiz beslenme yaygındır.  

Çocuklarda lösemi sadece çocuklar için değil, aynı zamanda tüm aile bireyleri, özellikle ebeveynler için bir stres kaynağıdır. Lösemili çocuklara bakmak, hastalığın ve tedavisinin neden olduğu çeşitli krizlerin üstesinden gelmek için sosyal desteğin önemine dayanır. Ancak ebeveynlerin sosyal destek algıları çeşitli faktörlerden etkilenebilmektedir. Bu nedenle lösemili çocuğu olan ebeveynlerin sosyal desteğini etkileyen faktörlerin değerlendirilmesi gerekmektedir.

Her dinleme kanser hastaları için şifa olacak 

Tüm müzik platformlarında yayınlanan şarkı için her bir tıklamadan platformlar aracılığıyla gelir elde edilecek. Sağlanan bu gelir Türk Kanser Derneği'ne aktarılacak ve kanser hastası çocuklar için kullanılacak. 

yilmazparlar@yahoo.com


Summart-Kökleri Toprakdan Uzak-Yılmaz Parlar

  Summart-Kökleri Toprakdan Uzak

Ruanda Fahri Konsolosu Zeynep Bora’nın icra direktörlüğüğünü yaptığı Summart Sanat Merkezi yine mükemmel bir sergiye ev sahipliği yaptı.



Seçil Büyükkan sanatcının “Kökleri Toprakdan Uzak”  isimli sergi açılışına  Başda Art Tv ve Ekav Vakfı kurucusu İnci Aksoy Televizyon Programcısı İsmail Küçükkaya olmak üzere İş ve sanat Dünyasının ünlü isimleri akademisyenler elit sanatsever davetliler katıldı.



Ağaçları kökleri görünce Descartes gözlemleri ve Van Gogh'un Efsane son resimlerinden biri olan ağaç köklerini hatırlatdı.

Descartes, felsefenin tamamı bir ağaca benzer: kökleri metafiziktir, gövdesi fiziktir ve gövdeden çıkan dalların tümü diğer bilimlerdir.

Felsefe ağacının kökleri hangi toprakta tutunur? Kökler -ve onların aracılığıyla tüm ağaç- besleyici sularını ve güçlerini hangi topraktan alıyor? Toprağa gizlenmiş olan hangi element ağacı destekleyen ve besleyen köklere girer ve burada yaşar?... 

Van Gogh'un tarihi tablolarından biri olan sanat dünyasına bırakdığı miras eseri kökler ve gövdelerin pitoresk bir kombinasyonunu akla getiriyor. 

Sanatcı Seçil Büyükkan ile yaptığımız söyleşide Uzak doğu felsefesinden yola çıkarak aldığı ilhamla Kökleri işlemiş.



Kökler topraktan ayrılmış boşlukta sallanıyor. Resimler  birçok yönden benzersizlik yaratıyor. Güçlü vuruşlar yerine daha naif çizimler yer alıyor tablolarda, kaos derlemelerle seyirciyi düşünceye bırakıyor.

Toprağı incelediğimizde;Topraklar çeşit ve yapılarına göre farklı su tutma kapasitesine sahiptir. Toprağın bu özelliğine uygun olarak her bitki, kendisi için gerekli olan su miktarını temin edebilmek için toprağın çeşitli derinliklerine kadar uzanan, çok çeşitli tipler gösteren ve oldukça geniş bir alana yayılabilen kökleri taşır. Toprağın derinliklerinde bulunan en küçük su damlacığından bile yararlanmaya çalışırlar. 



Güçlü kökleri olan bir ağaç, en şiddetli fırtınaya dayanabilir, Derin kökleri olan küçük bir ağaç türbülansta sığ kökleri olan büyük bir ağaçtan daha iyi durur. 

Köklü Ağaç fazla dal ve kökle güçlenen bir ağaç gibi, kendi toprağımızda tutunmamız gerekiyor. Ağaçta olduğu gibi insanda da durum aynıdır. Yüksekliğe ve ışığa ne kadar yükselmeye çalışırsa, kökleri dünyevi söze, özlü söze, karanlığa, derine, kötülüğe o kadar şiddetle mücadele eder. Kökenlerimizi reddettiğimizde, hangi toprağın ekilmiş olduğunu görürsek onun ürünü oluruz; Ödünç alınan besinleri ödünç alınan köklerle tükettikçe yapraklarımızın renkleri değişen bir ağaç gibi büyürüz. 

Seçil Büyükkan eserlerini kendi ifadesiyle özetle; “Kökleri topraktan uzak bir ağacın eğilimi köklerini toprağa ulaştırma çabasıdır.

İnsanın üzerine düşündüğü en eski konular, doğum-yaşam ve ölümdür. Düşünme bir dizge olarak, insanı, içinde olduğu dünyanın gerçeklerini kavramada somut varoluştan soyut kavramlara yöneltir. İnsansız bir dünyanın varlığı olasıdır, canlılık döngüsü bir zincirini yitirir sadece. Böyle bir dünya tasavvuru, insanın düşünme eyleminin de yokluğuyla, neden-sonuç ilişkisinin karşılıklı ve belirli kurallarla düzen içinde yaşanması olarak açıklanabilir.”

yilmazparlar@yahoo.com

 

2 Ekim 2022 Pazar

Mobilya Sektör Buluşmalarının İlk Durağı İstanbul Oldu-Yılmaz Parlar

  Mobilya Sektörünün Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar

Mobilya Sektör Buluşmalarının İlk Durağı İstanbul Oldu

Türkiye’nin en önemli mobilya ve yatak markalarının tek çatı altında toplandığı MOYSAD tüm Türkiye’yi kapsayan sektör buluşmalarının startını İstanbul’da verdi.  “Mobilya Sektörünün Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar” başlığı ile gerçekleşen ve sektörün önemli temsilcilerini bir araya getiren buluşmada, sektör sorunlarına ilişkin çözüm önerileri tüm detaylarıyla tartışıldı. 



Türkiye’yi mobilya üretim ve ihracatında dünyanın en büyük beş ülkesinden biri haline getirmek amacıyla yola çıkan Mobilya ve Yatak Sanayicileri Derneği (MOYSAD), söz konusu hedefe ulaşmak için öncelikle kaleyi içten güçlendirmek gerektiği düşüncesinden hareketle sektörün iç piyasadaki gücünü artırmak adına hamlelerine başladı. Bu hedef doğrultusunda Türkiye’nin beş kentinde (İstanbul, Ankara, İzmir, Kayseri ve İnegöl) “Mobilya Sektör Buluşmaları”nı gerçekleştirmek için harekete geçen Dernek, bu buluşmaların ilkini 29 Eylül’de İstanbul’da başlattı. 



 “Mobilya Sektör Buluşmaları”nın ilkini MASKO’da gerçekleştiren MOYSAD, buluşmada mobilya sektörünün geleceğini mercek altına almak adına sektör temsilcilerini bir araya getirdi. MASKO Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Mutlu’nun ev sahipliğinde gerçekleşen buluşmaya; MOYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Alpaslan Baki Ertekin, Doğanlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, OSTİM Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Berra Doğaner, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Üyesi Hakan Yurdakul, Hepsiburada İnsan Kaynakları Grup Başkanı Esra Beyzadeoğlu’nun yanı sıra mobilya sektöründen çok sayıda isim katıldı. 



Ertekin: Türkiye’de Mobilya Emek Yoğun Bir Sektör

Buluşmanın açılış konuşmasını MOYSAD Başkanı Dr. Alpaslan Baki Ertekin yaptı. Sektörde faaliyet gösteren dev firmalar olarak, yeni bir vizyon ve misyon etrafında yapılanma fikrini benimsediklerini söyleyen Ertekin, “İyimser olmak için elimizde olan doneler karamsar olmak için piyasada dolanan dedikodulardan çok daha güçlü. Bugün burada mobilya ile ilgili bir buluşma yapıyorsak ‘mobilyanın en önemli adreslerinden birinde olalım’ dedik ve MASKO’da olmayı tercih ettik. MOYSAD’ı Ekim 2021 yılında 21 şirket ve 30 marka ile kurduk. Bizim için ‘mobilyanın büyükleri’ diyorlar; biz mobilyanın büyükleri değil, mobilyada diğer şirketlere öncülük etmeye çalışan şirketleriz. Teknolojisi, üretim kabiliyeti ve yurt dışı tecrübesiyle yaşadığımız ve elde ettiğimiz tecrübeyi diğer şirketlere aktarmak istiyoruz ve bu amaçla bu derneği kurduk. Sektör problemlerini kendi problemlerimiz gibi gördük ve yaklaşık 11 aylık süreçte belirli noktalarda mesafe kat ettiğimizi söyleyebilirim. Ancak yapacak daha çok işimiz var. Türkiye’de mobilya sektörü emek yoğun bir sektör. 65 bin işletmenin olduğundan bahsediliyor ve direk ve dolaylı 500 bin kişiye istihdam ettiği konuşuluyor. Geçen sene 4,8 milyar Dolar bir ihracatımız vardı. Bu seneyi ise 5,8 milyar Dolar civarında kapatacak. İşin kötü tarafına değil bu kötünün içinde bizi farklı kılacak olan şeylere bakmak lazım” dedi.



Her Şey Sektörün Birliği Beraberliği İçin 

Etkinliğe ev sahipliği yapan MASKO Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Mutlu, 1984 yılında temelleri atılan bugün Türkiye’nin en büyük mobilya kenti olan MASKO’nun sektör için önemine dikkat çekerek; “1998 yılında faaliyete geçen 770 mağazası ile bu büyük mobilya kentinde bu güzel ülkemizin değerli iş adamları ve üreticileriyle bu etkinliği yapmak bizleri onurlandırdı. Ev sahipliği noktasında bize teklif geldiğinde hiç tereddüt etmeden kabul ettik. Sektörün birliği beraberliği ve bütünlüğü için elimizde ne geliyorsa yapmaya hazırız. Bugün sektörümüzün birçok sorunu var. Bunlar arasında enerji sorunu, ham madde sorunu ve fiyatlar ama en önemlisi personel, istihdam problemleri gibi sorunları hem üreticilerimiz hem de diğer sektör üreticileri yaşıyor. Ülkemizde meslek okullarına önem verilmesi gerektiğine inanıyorum. MASKO Mobilya Kenti hem üreticinin hem tüketicinin yıllardan beri arasında bir köprü olmuş iki tarafın da problemini en iyi şekilde bilen bir yapıdır. Bu problemlerin bugün burada konuşulacak olması bizi ayrıca mutlu etti. Bu sorunları çözümünü umarım hep beraber başarırız” diye konuştu.

Buluşmalar, Çözüm Önerileriyle Sektöre Yol Gösterecek

Açılış konuşmasının ardından Türkiye’de İş Dünyası dergisi Genel Yayın Yönetmeni Celal Toprak’ın moderatörlüğünde ‘Mobilya Sektörünün Geleceği, Tehditler ve Fırsatlar’ paneline geçildi. Mobilyanın vücut bulduğu; kumaştan kauçuğa, yaydan süngere kadar olan tüm bileşenlere yönelik sektörün en ince detaylarına kadar masaya yatırılarak incelendiği panel, sorun ve çözüm önerileri ile birlikte sektörün bir üst seviyeye taşınması için birçok fikrin oluşmasına ön ayak oldu. 



“Mobilya Tekstil Gibi Lokomotif Sektör Olabilir”

Türkiye’ye yabancı ortağı getiren ilk marka olduklarını söyleyen Doğanlar Holding Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, “Türkiye’deki ilk 500 arasındaki ilk 3 firmadan biriyiz. Kelebek ve Biotrend olarak iki tane halka açık şirketimiz var.  Aynı zamanda Türkiye’nin en büyük çöpten elektrik üreten firmasıyız. Mobilya sektörü maalesef haksız rekabetin yoğun olduğu bir sektör. Türkiye’de mobilya sektöründeki örgütlenme 2000 yılında başladı. Sektörde 22’nci sıradan 7’nci sıraya geldik. Hedefimiz ise 5’inci sıraya yükselmek. Mobilya sektöründe 330 şirket var. 209 bin çalışan dolaylı olarak ta 500 bin kişiye istihdam sağlanıyor. Sektörün cirosu 58,7 milyar TL. Sanayi içindeki payı yüzde 1,88, ithalatımız 800 milyona yakın ihracat ise 4,7 milyar Dolar. Bizim sektörümüzde tekstildeki gibi lokomotif sektör olabilir. Bu sebeple de bu sektörü iyi yerlere getirebilmek adına taleplerimizi yinelememiz lazım. Mobilya sektörünün en önemli sorunu olan kalifiye eleman sorununu çözmemiz gerekiyor. Biga’da stant açtık ve ‘arkadaşını getir işçi yap altın kazan’ diye de bir kampanya yaptık. Bu yaptığımız kampanya sorunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor” diye konuştu.



“Temel Ajandamız İhracatı Artırmak”

Panelde konuşan Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Hakan Yurdakul, “2002’den bu yana imalat sektörümüzün de içinde olduğu sanayi sektörümüzün gayrisafi milli hasıladaki payı arttı. Bizim en önemli sorunlarımızdan biri; yüksek orta gelirli ülkelerle kıyasladığımız zaman paramız az. Yani daha ekonomik şekilde ifade edersek; gayrisafi sabit sermaye birikimimiz düşük. Makineler ve fabrikalar özelinde baktığımızda rekabet ettiğimiz ülkelerden yüzde 30 civarında daha düşük bir sermayeden bahsediyoruz. Türkiye’nin böyle bir gerçeği var. Ve ne yazık ki özel sektörümüzün yatırımı da düşük. 2009-2020 arasında OECD’deki özel sektörün payı yüzde 6 artmışken bizde bu rakam yalnızca yüzde 2 artış göstermiş durumda. OECD ülkeleri içerisinde özel sektörün toplam kapitaldeki payında en düşük ülkelerden biriyiz. İhracatımızda ciddi bir dönüşüm var. İhracatımızda bizim nihai malların payı azalırken sermaye malların sayısı artıyor. Yani makine payı artıyor. Eğer markanız yoksa nihai mal üretmenin çok büyük bir kıymeti yok. Eğer o malı siz üretmiyorsanız burada da hayırlı bir gelişme var. Fakat bizim ihracatımız ne yazık ki ara malı ithalatına çok bağlı. Aradaki korelasyon yüzde 90. Türkiye’deki yatırım araçları çok derin ve zengin olmadığı için bizim reel faizle cari dengemiz, portföy yatırımları ve borsamızın performansı arasındaki korelasyon ters. Bizim temel ajandamız ihracatı artırmak ve ihracatın niteliğini değiştirmek” dedi.

Türkiye Geçen Yıl Yüzde 11,2 Büyüdü

OSTİM Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Berra Doğaner mobilya sektörünün ülke ekonomisine katkılarına dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı: “Malumunuz çok zor bir dönemden geçti dünya. Aslında 2018’den beri bir küresel yeniden yapılanma varken, taşlar yerinden oynamışken 2020 yılında bir anda pandemiyle karşılaştık. Hadi onu da atlattık derken bir siyah kuğu gibi bu kez Rusya-Ukrayna savaşıyla boğuşuyoruz. Bütün krizlerle mücadelede tek yol olarak krizin üstüne para saçmayı bilen dünya merkez bankaları pandemide de bunu yaptı ve bilançolarını inanılmaz büyüttü. Çok fazla parasal genişlemeye gitti. Ve bu dünyada enflasyonları çılgınca yükseltti kendilerinin dahi hiçbir zaman görmediği oranlara çıktı. Bu süreç tabi bizi çok etkiliyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere ilave zorluklar getiriyor. Şu anda artan faiz ortamı Avrupa’da ve Amerika’da durgunluğu beraberinde getiriyor. Avrupa’daki savaş, Euro/Dolar paritesini çok olumsuz etkiledi. Mobilya sektörü de şu anda ihracatının önemli kısmını Euro cinsinden gerçekleştiriliyor. Başta Almanya olmak üzere paritedeki bu bozulma yine bir tehdit oluşturuyor. Heterdox dediğimiz bir iktisat politikası ile tüm dünyada 90 merkez bankası faiz artırdı. Faiz artırmayan üç merkez bankası var. Biri Türkiye, biri Japonya, biri de Çin. Büyüme ve istihdamı öncelikleyen bir politika uygulanıyor. Sonuçları geçen sene Türkiye’yi yüzde 11,2 büyüttü. Bu senede ilk yarıda yüzde 5,5 civarında bir büyüme var. Önümüzdeki yılın ikinci çeyreğinde büyümede bir parça gerileme olabilir ama bu yıl da yine muhtemelen büyümeyle kapatacağız.”

Mobilya Sektörü İçin E-Ticaretin Avantajları 

Mobilya sektörü için e-ticaretin avantajlarını dile getiren Hepsiburada İnsan Kaynakları Grup Başkanı Esra Beyzadeoğlu, “2021 yılında ülkemizde e-ticaret hacmi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 69’luk artışla 381,5 milyar TL olarak gerçekleşti. Bu yılın sonunda yılında e-ticaret sektörünün 600 milyar TL’lik hacmi aşabileceği ön görülüyor. E-ticaret, Türkiye’de büyüdüğü gibi küresel çapta da büyüyor. Dünyada dijitalleşmeyle birlikte ticaretin de evrim geçirdiğini, farklı alanlara doğru kaydığını söyleyen Beyzadeoğlu, “Bu süreçte, ticaretin kendine yepyeni kanallar yarattığını gördüğümüz bir dünyaya doğru evrildik. Bu noktada tüm sektörler için e-ticaret aslında çok önemli bir kanal ve mobilya sektörü de bundan tabii ki payını alıyor ve daha fazla almalı” diyerek, sektörün bu alanda önünde uzun bir yolu olduğuna dikkat çekti. 

E-ticaretten rakamlar eşliğinde bahseden Beyzadeoğlu, “Son iki yılda 7/24 hizmet veren bir e-ticaret sektörünü yaşadık. E-ticaret sektörünün, ihtiyaçlarımızı kapımıza getiren, hatta daha ötesine götürüp, ‘yarın kapında’ gibi bir deneyim yaşattığını gördük. Hepsiburada olarak 88,7 bin aktif satıcımız, 11,7 milyon aktif müşterimiz var. Platformumuzda 130 milyon ürünü bir araya getiriyoruz. Mobilya sektörüne baktığımızda ise e-ticaret açısından gelişme fırsatları görüyoruz. Hepsiburada’da mobilya ve dekorasyon alanında 13 bin satıcımız, 3,7 milyon ürünümüz bulunuyor. HepsiJet XL hizmetimizle, müşterilerimizin sipariş ettikleri mobilya ürünlerini de 81 ilde taşımaya başladık. “Evinde Gör” uygulamamızlaysa kullanıcılarımız, beğendikleri mobilya ürününü uygulamamız üzerinden evlerinde nasıl duracağını görebiliyorlar. Tüm bu uygulamalar ve hizmetlerimizle sektörün gelişmesi için teknoloji gücümüzü kullanmaya devam edeceğiz” diyerek sözlerini tamamladı.

Mobilya ve Yatak Sanayicileri Derneği yani kısa adıyla MOYSAD, mobilya gibi Türkiye’nin önde gelen bir sektöründe gelişme ve ilerlemeyi ilke edinmiş bir dernek olarak sektörün önde gelen markaları tarafından 2021 yılının Ekim ayında kuruldu. Mobilya sektörüne yepyeni ve yenilikçi bir dernek olan MOYSAD global mobilya sektörünü de hedefleyen yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Önce üyelerini ve ardından tüm sektörü mobilya ve yatak üretimiyle ilgili olarak uluslararası arenada söz sahibi haline getirmeyi hedefleyen Derneğin asıl büyük hedefi ise hayallerin bir adım ötesine geçip, Türkiye’yi mobilya üretim ve ihracatında dünyanın en büyük 5 ülkesinden biri haline getirmek. Kurucu üyeleri arasında, alanlarında lider konumda bulunan 20 büyük şirket ve 30’a yakın marka yer alıyor. Bunlar sırasıyla Adore, Alfemo, Bellona, By Kepi, BRN Yatak, Casa, Çetmen, Çilek, Divanev, Doğtaş, Enza, Fatih Kıral, Gündoğdu, İstikbal, İşbir, Kelebek, Kilim, Konfor, Lova Yatak, Modalife, Mondi, Rapsodi, Vize, Yataş, Yatsan ve Zebrano. MOYSAD kurucu üyelerinin ortak özellikleri ihracat, üretim ve ciro bakımından Türkiye mobilya pazarında yüzde 50’den fazla paya sahip olmaları. MOYSAD’ın bir diğer özelliği ise aynı alanda faaliyet gösteren diğer derneklerden farklı olarak, sektörün kayıt altına alma ve kurumsallaşma prensiplerini ön planda tutması olarak söylenebilir.


yilmazparlar@yahoo.com

Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi-Yılmaz Parlar

  Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi

Yönetim kurul başkanlığını Yılmaz Argüden’in yaptığı Argüden Akademi BBYK Büyükşehir Belediyelerin Yönetişim kalitelerini Geliştirmek için Kullanabilecek etkili araç karnesini Altınbaş Üniversitesi Konferans salonunda “Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi” Sonuçları Açıklandı.



Gerçekleşen konferansta projenin öneminden, yaklaşımından, yönteminden, tespitlerden, önerilerden ve bilgi edinme kanunu hakkında çalışmanın sonuçlarından bahsedildi.

 Argüden Akademi açıklamaları; “Dünya nüfusunun 4'te 3'ü büyükşehirlerde yaşıyor. Büyükşehirlerde yönetişim kalitesini geliştirmek yaşam kalitesini artırmaya katkı sağlar. Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi ile vatandaş bakış açısından büyükşehirlerdeki yönetişim iklimini ölçümledik, önerilerde bulunduk ve birbirlerinin iyi örneklerinden öğrenmelerini tetikliyoruz. 



Türkiye’de geliştirdiğimiz bu özgün model dünyada da büyükşehirlerin kolayca kullanabileceği bu gelişim aracı.  İlk olarak Türkiye'de 27 büyükşehir belediyesinde uyguladık. Sonuçlarını web sitesinden inceleyebilir ya da yayını okuyabilirsiniz.

Dönüşüm içinde olan bir dünyada güven ve bunu sağlayan iyi yönetişim kültürüne olan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Büyükşehirler nüfus ve ekonomik faaliyet yoğunluğu, altyapıların fazlalığı, kültürel birikim ve uluslararası etkileşimleri nedeniyle demokrasi, kalkınma ve yaşam kalitesini güçlendirmek için öncelikli alanlar olarak görülmeli. Büyükşehirlerde yerel yönetişimin güçlendirilmesi, yaşam kalitesinin artmasını ve sürdürülebilir kalkınmanın güçlenmesini sağlayacaktır. Bu nedenle, Argüden Yönetişim Akademisi olarak büyükşehir yönetimlerinde iyi yönetişim kültür ve uygulamalarını desteklemek üzere küresel ölçekte yenilikçi bir model geliştirdik.



Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesi (BBYK) modeli iyi yönetişim ilkelerini temel alarak, vatandaşların büyükşehir yönetimlerini resmî belge, belediyeler tarafından sunulan bilgi ve verilere dayanarak izleme ve değerlendirmesine imkân sağlıyor. Böylece seçimler yoluyla verilen yetkiler ve oluşan otorite ile vergilerin toplanması yoluyla oluşturulan kaynakların nerede, ne yönde ve nasıl kullanıldığını iyi yönetişim bakışıyla, bütünsel şekilde haritalayarak ölçmeyi mümkün hale getiriyor. Başka bir ifadeyle, büyükşehir belediyelerinin tutarlılık, sorumluluk ve duyarlılık, hesap verebilirlik, adillik ve kapsayıcılık, şeffaflık, etkililik ve verimlilik ile temsil ve katılım ilkelerini nerede, ne yönde ve nasıl uyguladığını görme fırsatı veriyor.

Modelin sunduğu faydaların başında şehirlerin ana paydaşı olan vatandaşların büyükşehir yönetimlerini iyi yönetişim açısından değerlendirebilmesi geliyor. Bununla birlikte büyükşehir yönetimlerinin kendilerini bu alanda değerlendirme, kıyaslama ve geliştirmeleri için yol gösterici bir nitelik taşıyor. Karnelerin oluşturulmasında kullanılan her bir gösterge aynı zamanda bir gelişim alanını temsil ediyor. Ayrıca, tespit edilen iyi uygulama örnekleri büyükşehir yönetimlerini birbirlerinden öğrenmeye teşvik ediyor. Belediyelerin iyi yönetişim kültürü ve uygulamalarını güçlendirmeleri en başta vatandaşların güvenini artırır. Bununla beraber, yetki ve kaynakların sürdürülebilir ve kapsayıcı şekilde kullanılmasına ve etkin faaliyetler yürütülmesine katkıda bulunur. Nihai olarak, BBYK sonuçları büyükşehir yönetimlerinin yaşam kalitesi ve sürdürülebilir kalkınmaya dönük çalışmalarının, katılım ve iş birliği ilişkilerinin kalitesi ile kurumsal işleyiş kalitesinin güçlendirilmesi için bir değerlendirme ve gelişim aracı olarak görülmelidir.



Tasarımı açısından küresel kullanıma açık olan model, ilk olarak Türkiye’de seçilmiş başkanlar tarafından yönetilen 27 büyükşehir belediyesini değerlendirmek üzere kullanıldı. Veriler, dijital alanda bulunan belge ve bilgilere dayanarak 337 gösterge ışığında toplandı. Yapılan incelemeler sonucunda büyükşehir belediyelerinin farklı düzeylerde iyi yönetişim kültürüne ve uygulamalarına sahip olduğu tespit edildi. Belediyelerin iyi yönetişim karne puanlarının genel olarak 35–74 puan aralığında toplanmış olması gelişim için önemli alanlar olduğunu ortaya koyuyor. Araştırma sırasında tespit edilen iyi yönetişim ilkelerinin örnek uygulamaları zengin bir öğrenme havuzu oluşturmayı da sağladı. Bir bütün olarak bakıldığında, BBYK modelinin uygulanabilirliği doğrulandı ve öngörülen faydaları sunacağı anlaşıldı.

Bunlara ek olarak, araştırma sonuçlarına dayanarak belediyeler, vatandaşlar, merkezi yönetim, sivil toplum ve diğer paydaşlar için büyükşehirlerde iyi yönetişimin güçlendirilmesine yönelik somut öneriler sunuldu. İyi yönetişimin büyükşehir yönetimlerinde güçlendirilmesi ve bunun için birçok paydaşın etkin şekilde çaba göstermesi gerektiği ortaya kondu.

Araştırma sürecinde büyükşehir belediyelerinde iyi yönetişim kültürü ve uygulamalarını vatandaş bakış açısıyla değerlendirmek, modelimizin demokrasi, sürdürülebilir kalkınma ve yaşam kalitesinin artmasına katkı sağlayacağına olan inancımızı güçlendirdi. Modelimizin yerel yönetimlerde yönetişim kalitesi ve uygulamalarını izlemek, değerlendirmek ve sürekli geliştirmek açısından önemli bir yenilikçi yönetişim yaklaşımı olduğunu düşünüyor, BBYK’nın iyi yönetişimi ölçerek geliştirmek açısından tüm yerel yönetimlere örnek olacağını umuyoruz.” Şeklinde Karne hakkında bilgi paylaştılar.

Büyükşehir Belediyelerinde İyi Yönetişimi Güçlendirmek panelinin ardından gerçekleşen çalıştayda;

Bu araç Büyükşehir Belediyeleri ve paydaşları açısından nerede, ne gibi faydalar sunabilir?

Büyükşehir Belediyelerinde iyi yönetişimi güçlendirmek açısından BBYK’yı nasıl kullanabilirsiniz?

Büyükşehir Belediye Yönetişim Karnesinin yaygınlaşması ve kullanılması için önerileriniz nelerdir?



Sorularına cevap arandı.

Üç soruyu müzakere eden çalıştay katılımcıları üç grup halinde fikir  yürütdüler. Birinci Grup fikirleri

Kent konseyleri, sendikalar, üniversiteler, seçmenler oy vermiş veya vermemiş olan paydaşları, muhtarlar, meslek odalarını saydık ve bu paydaşların her birinin yapacağı değerlendirmede paydaşların izleme değerlendirilmesinden yönetişim karnesini bir kere öncelikle şeffaf hizmet edeceği. İzlemeyi ve değerlendirmeyi kolaylaştıracağını konuşup, hizmetlerdeki boşlukları fark etmeyi sağlayacağını ve bunların belki yeni eklemeler de bu boşluğun üzerinden hizmetlerdeki eksiklikleri üzerinden ya da alınmış olan konular üzerinden belediyelerin eksiklerini görerek paydaşların bir eylem planı ya da yol haritası içerisinde kendilerini daha rahat kullanabilecekleri.Buna meclisindeki komisyonların dahil olmalarını, 

Şikayet birimin 153 gibi beyaz masa gibi muhtaçların doğrudan başvurduğu noktalardaki şikayet konularının toplanarak gruplandırılarak buradaki göstergelerle karşılaştırılması da yapılması gereken işlerin arasında yer alıyor. Tüm STK lar bu aracın bu karnenin bilincinde olmak farkında olmalı. Bu işe pilot denemelerle başlanması. 

İkinci Grup

Bu araç belediyeleri kendi kendini denetleme aracı olarak kullanılabilir. Büyükşehir kendi problemlerine karşı ne kadar samimi kendi problemleriyle karşılaşma konusunda ne kadar cesaret ister? Bunu ortaya koymak için bir araç olabilir dedik. 

Parametreler belirlenirken, daha doğrusu parametrelerin karşılığı belirlenirken yani kaynakları faaliyet raporu gibi belediyelerin veya resmi kurumlarının vatandaşla paylaşıyor raporlara ek olarak. Yerel se STK lardan, kanaat önderlerinden veya henüz kurumsal basılmamış yapılarda, platformlardan, yapılardan de doneler toplamak 

Platform meclisi üyelerin sesini yükseltmekten bahsediyoruz. Bu araştırma, belediyenin belediye çalışmalarının bilen röntgenini çekiyor. Aslında ve tarafsız bir şekilde ortaya koyuyor.

Neyin ne olduğunu belediyeler düşünen de burada bireysel konfordan ziyade kent kimliğinin korunması alanında çalışmaları artırmak, burada mekanların dizaynından, yolların dizaynından birkaç örnek verildi. 

Bu araştırmayı tekrarlayarak düşük puanını ya da ortalamanın altında puan alan ilçelere yatırımları yönlendirmek. 

Sosyal medyadaki imza kampanyaları Seçim propagandasını tanımladığı ve görünürlüğü ve raporun ölçeklendirmesi gerektiğini düşündüklerini ifade etdiler.

Üçüncü grup

Belediyenin yapılabilecek, yapabilecekleri üzerinden bu kaynağı bir gündem yaratıcı olabilir demiş. Kullanırlarsa eğer. Gönderimde. Öne çıkması gereken yerlerin altını çizebilir demiş. bir standardı getiriyor olması açısından. Bireylerin ya da sadece konseylerin denetimi ilgili tartışmaları ortadan kaldırır böylece. 

Belediyeler arasında rekabeti güçlenmiş güçlendirecek bir başlık olabilir. Bu da avantaj ve yayın yaygınlaşması. Olabilir sertifikalandırma ve. Sosyal medyada ya da haberlerde yaygınlaştırılması belediyeler arasında da. Burada. Kendi konseylerinin hali yaygınlaştırılması ve kullanılmasında STK lara ve konseyleri çok büyük işler düşüyor. 

Yaygınlaştırılması ve kullanılmasında büyükşehir ve ilçe belediyelerinin koordinasyonunda da bu karne kullanılabilir. 

Gibi özet fikirlerini açıkladılar

yilmazparlar@yahoo.com


29 Eylül 2022 Perşembe

28 Eylül 2022-SKAL İstanbul Kulübü Geleneksel Toplantı-Yılmaz Parlar Haberi

 SKAL TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya’yı Ağırladı.


TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya  “SKAL Uluslararası Dostlukları Pekiştiriyor. Turizm Günümüzün ve geleceğin işi mesleğidir. Turizm barıştır. Tüm bileşenleriyle Turizmciler, diğerini en iyi anlayan kimseyi ötekileştirmeyen, Dünyanın her köşesinde dostları olan insanlardır.” dedi



27 Eylül Dünya Turizm Gününden sonra 28 Eylül 2022 Çarşamba günü Başkanlığını Can Arınel’in yaptığı SKAL International İstanbul Kulübü, geleneksel aylık Toplantısı SKAL International İstanbul kulübü yönetim kurul üyesi Kasım Zoto’nun sahibi olduğu Sultanahmet Armada Hotelin ev sahipliğinde yaptı. Konuk Konuşmacı TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya’yı ağırladı.


Başkan Firuz Bağlıkaya günün özel olduğunu, 28/9/2022,  Özellikle kendisi için çok özel bir gün TÜRSAB  28/9/1972 günü yayınlanan resmi gazetede yer alan kanunla kurulduğunu söyledi.



“Dünya SKAL Başkanları Hülya Aslantaş, Salih Çene, Burçin Türkan gibi gururunu yaşadığımız başarıdan sonra, 2024  dördüncü kez dünya SKAL kongresi ülkemize gelecek, İzmir'de olacak. Bu haberi de bekliyoruz” dedi.


Başkan Can Arınel müjdeyi verdi. Hemen gelen bilgileri aktardı. “TÜRSAB başkanımız uğurlu geldi. Firüz Bağlıkaya Başkan konuşurken bu arada dünya kongresi'nin 2024 yapılacağı yer konusundaki oylamanın da sonuçları açıklandı. 



Ben size bu sonuçları buradan okuyayım. 256 oy kullanılmış. Altısı çekimser 91 Romanya Bükreş, 159, İzmir” Böylece Kongre ev sahipliğini Türkiye Yapacak.” Sonuçları ile ülkemizde olacağını sevinçle bildirdi.


 83 ülkede, 354 kulüp ve 15.000’i aşkın üyeyi kapsayan Skal International çatısı altında bulunan SKAL İstanbul Kulübü Eylül Toplantısını yaptığı Sultanahmet Armada Hotelde Konukları, Başkan Can Arınel, yönetim kurul üyeleri, Selma Tatar, Mustafa Yalçın ve Kasım Zoto’nun konukları karşılamasıyla başladı. 



Yönetim kurul üyesi Mustafa Yalçın Konukları takdim etdi. “TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya, TÜROB Başkanı Müberra Eresin, Eski Turizm Müdürü ve Turizm Bakanlığı müsteşar Yalçın Manav, 


Geçmiş dönem Uluslararası Skal Dernekleri Federasyon Başkanı Faik Alsaç, Marmara SKAL Başkanı Melih Kırlı, İRO Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Özaltun,  Oğuzhan Yaman, TÜRSAB bilgi teknolojileri ve medya iletişim Grup Başkanı Mesut Kanat, TÜRSAB görsel yönetmen Gökhan Yıldırım, Zafer Coşkun, TÜRSAB Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Nazilli  SKAL Antalya Başkanı Uğursal Uğur. SKAL Antalya kulübünden İsmail Barak, Halit Cafer” Toplu alkış istedi.

Toplantıya yine Eski SKAL Başkanı  Ata Eremsoy, Bahar Birinci, Sadettin Bülbül, Vedat Başaran Başta olmak üzere üyeler Katıldılar.



Başkan Can Arınel Çoşkulu enerjik açılış konuşması gerçekleştirdi. “Haziran ayında 66. yılını kutlarken Marmara denizi'nin kenarında daydık,.yine. hep birlikteydik. Bu kutlamada. yine coşkulu bir kalabalıkla mutlu olduk. Yaz bitti. Marmara denizi'nin kıyısında yine sizlerle birlikteyiz. 


Biliyorsunuz, seçim takvimi yaklaşıyor, seçim takvimiyle birlikte. Sektörümüzdeki önemli kurumlarda da seçimler olacak. 



Kasım ayında TÜRSAB 'ta da bir seçim bekliyoruz. TÜRSAB seçimlerinde. Aday olan. Değerli üyemiz var. Mevcutta Başkanlığı da devam ettiriyor bu. Özel toplantımızda yaza veda ettiğimiz özel toplantımızda SKAL kardeşimiz de burada konuk ettik, sesini duymak istedik.” Dedi. SKAL geleneksel ritueli oluşturdukdan sonra TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya’yı konuşması için davet etdi.


TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya Turizm genelinde konuşması önemliydi bütününe yakın konuşmasını aktarıyoruz. “Bugün TÜRSAB'ın kuruluşunun tam ellinci yılı.   bu özel günde bana sizlerle beraber olma fırsatını veren SKAL İstanbul Kulübü yönetimine Can Arıel Başkana teşekkürlerimi sunuyorum. 



Aramızda bulunan seyahat acentalarının da 50 yıllık bir grubun üyesi olmalarından dolayı onları da kutluyorum. 


Bu arada aramızdaki en yaşlı seyahat acentası olan Hüseyin Kurtoğlu'nun da ayrıca bir alkış istiyoruz. 


Ben, TÜRSAB  Başkanı olmanın yanı sıra demin de belirtildiği gibi 1989 dan bu yana SKAL üyesi olan bir kardeşiniz olarak bu önemli günde sizlere hitap etmekten ayrıca mutluluk duyuyorum. 



Emeği geçenlere şimdiden şükranlarımı sunuyorum. 


Turizmci olduğu böylesine değerli bir topluluğa turizmin önemini, geçmişini, geleceğini anlatmak hem zor hem de gereksiz. 


Hele de sizleri sayılara bakmak hepimizin gayet iyi bildiği yüzdelerle turizm anlatmak bu güzel günde sıkıntılardan söz ederek zamanını geçirmek bana çok çekici gelmiyor işin açıkçası. 


Bugün sizlere yine turizmden söz edeceğim ama biraz ihmal ettiği edildiğine inandığım bir yönünü hatırlatacak. 


Hepimiz turizmci, biz turizm çeşitli alt dallarıyla hepimizin mesleği, yani geçimin kaynağı işimiz. 


Bu nedenle turizme bakarken ilk önceliğimiz hep rakamlar oluyor. Kişi sayıları, geceleme sayıları, kişi başı gelir gibi ticari hususlar hep öne çıkıyor. 



Tıpkı bizler gibi devletimizde turizme sadece sayılarla bakıyor. Yabancı turist sayısı toplam turizm geliri herkesin dilinde turizmle cari açığı kapatmanın hayalini kuruyor. 


Herkes yollarını arıyor. Bunun tek yönlü bir bakış açısının sonucu olduğunu düşünüyor. Turizme sadece bir kalkınma aracı olarak bakmak sadece ekonomik değerler üzerinden bakmak turizmin değerini ve önemini tam anlamıyla algılamamızı önlüyor. 


Turizm kavramının sosyal yönünü göz ardı etmek turizmin sosyolojik rolüne bakmak, ona gerçek değerini vermemizi önlüyor. 


Bu alanı ıskalamamıza yol açıyor. Zira turizmden elde edilecek toplam faydası sadece gelen turistin bırakacağı paradan ibaret değildir. Bir yeri ziyaret etmek, o yeri ve orada yaşayan insanları tanımak, öncelikle ön yargı ve düşmanlıkları ortadan kaldıran anlamıyla ve anlaşılmayı, anlamayı ve anlaşılmayı mümkün kılan bir sonuç çıkartıyor. 


Genler kültürel olarak zenginleşirken gidilen yerde karşılıklı kültürel alışveriş gerçekleşiyor. Yaşadığımız bu dönemde dünyanın enerjiden sudan madenden çok daha fazla barışa ihtiyaç duyduğu bir gerçek. Polisin olmadığı bir Dünyada her şey yok olmaya mahkum turizm barışın ürünüdür. 



Turizm Barışın Sebebidir. 


Yine içtiğine ve kültürüne saygı duymak, turizm sayesinde hayata geçer. Turizm aynı zamanda kalkınmanın hem aracı hem de sonucudur. 


Bu nedenle turizme tüm dünyada geleceğin sektörü, geleceğin mesleği olarak bakılıyor. 


Her ülke ve her kent planlamasında turizme daha çok yer veriyor.

Dünyanın küçüldüğü çağdayız yollar, araçlar sayesinde her yer yakın oldu. Gelemeyenler teknoloji sayesinde evlerinden, çıkmadan, masalarından kalkmadan görülecek yerleri gezebiliyorlar. 

Okuyarak izleyerek bilgi sahibi olabiliyorlar. 


Yolların, araçların geliş gelişimi, turizmin gelişimine katkı sağlarken. Teknoloji ile yayılan sanal turlar, turizm hareketini azaltacak unsur gibi algılanıyor. Madem konumuz turizmin geleceği ya da geleceğin turizmi bu kavramlara beğenmemek olmaz. 


Evet, teknoloji yaşamın tüm alanlarına etki ediyor. Seyahate seyahat planlamasında etkisi tartışmasız kimileri teknolojik dönüşüme bakarken neredeyse 30 yıldır biri bireysel hareketler artacak, seyahat acentaları yok olacak diyor. 


30 yıldır bunu dinliyoruz. Kimileri de sanat sanal turlar nedeniyle insanlar evlerinden çıkmadan gezip görecekler diyor. 


Kanaatimce iki görüşte yalnız organize seyahat, birlikte hareket etmek gittikçe daha önemli hale geliyor. 


Maliyet uzman desteği deneyimleri paylaşmak azalan değil. Artan sosyal ve ekonomik ihtiyaçtır. Tıpkı televizyonlardan canlı yayınlanan maçları stadyumda izleyenlerin artması gibi. 


Organize seyahatlerde azalmayı artıyor. Gruplar küçülüyor seyahat acentalarının uzmanlık alanları belirginleşiyor ama seyahatin organize hali dün olduğu gibi bugün de ve gelecekte de ana direği oluşturuyor.

 Bu nedenle turizmin geleceğinde uzman seyahat acentalarının yeri ve payı artacaktır. 


Bu sanal sunucuların da unuttukları bir şey var tabii yaşamak sahici bir süreç yani turizmin katılımcısına sunduğu en önemli özellik deneyimlemek. Evet, deneyimlemek turizm planlamasında ve pazarlamasında sarılmamız gereken bir kavramdır. Örneğin gastronomi turizminin yerini ne tutabilir? Bir yemeğin tadını kokusunu almadan her şey eksik kalır. İnsanlığın gelişimiyle birlikte sadece doymak için beslenmek için yemek yemek yerini kültürel ve sosyal deneyim için yemeğe haz keyif odaklı yemeğe bıraktı. 


Gastronomi kavramı yemeğin beslenmeyi aşan anlamını ifade ediyor.İnsanlar artık bir yemeğin peşine düşüp tatil seyahat planları yapıyor. Bunun gibi örnekleri tabii ki artırabiliriz. Bu bu arada unutulmamalı ki sahip olduğumuz değerleri birilerinin aklına düşürecek, onların buralara gelmelerinin nedenlerini anlatacak, onları ikna edecek ve akabinde buralara gelmelerini mümkün kılacak olanlar seyahat acentaları. 


Sizin sahip olduklarınız ne kadar güzel ve değerli olursa olsun insanları bunların peşinde buralara sürükleyecek organizatörlere ihtiyaç vardır. 

Bu organizatörler ise seyahat acentalarıdır, 


Turizm Günümüzün ve Geleceğin İşi Mesleğidir. Turizm Barıştır. 


O yüzden biz tüm bileşenleriyle turizmciler. Diğerini en iyi anlayan kimseyi ötekileştirmeyen, dünyanın her köşesinde dostları olan insanlarız.


SKAL'da bu uluslararası dostlukları pekiştiriyor,” şeklinde turizmin başka yönünü ele aldı.  


Konuşma sonrasında SKAL İstanbul Kulübü Başkanı Can Arıel, TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya ve Evsahipliğinden dolayı Armada Hotel Sahibi Kasım Zoto’ya SKAL Plaketi takdim etdi.

 

yilmazparlar@yahoo.com


23 Eylül 2022 Cuma

Ukrayna Bağımsızlık Günü -Yılmaz Parlar

 Buruk Ancak Onurla Kutlanan Bağımsızlık Günü

Ukrayna Bağımsızlık Günü 

Özgürlüğün olmadığı yerde vatan da yoktur

Tüm dünyada fiyatı olmayan Anavatanı için savaşan, uygar bir insanın ilk erdemi olan vatan sevgisi, ruhlarında uyum ve özgürlük sevgisi hüküm süren Ukraynalılar, Bağımsızlık Günü'nü kutlama konusunda büyük bir coşku dile getirdiler. Cesaretleri ve özgürlüğe bağlılıklarıyla Dünyaya ilham verdiler…



Ukrayna İstanbul Başkonsolosluğu 24 Ağustos Ukrayna Bağımsızlık Günü kapsamında 21 Eylül 2022 Çarşamba günü Yenibosna Pulman Hotelde bir resepsiyon verdi.

Ukrayna İstanbul Başkonsolosu Roman Nedilskyi Eşi Ludmila Nedilskyi konukları karşıladılar. Etkinliğe Başda Ekümenik Patrik I. Bartholomeos, İstanbul yabancı Konsoloslar ve temsilcileri, iş,siyaset dünyası önemli isimleri olmak üzere Ukrayna vatadaşları katıldılar.



Şehitlere saygı duruşu ve iki ülkenin Milli marşları çalınması sonrası Igor Pasynchuk’un sunuculuğu üstlendiği program başladı. Kısa bir gece tanıtım konuşmasında sonra Igor Pasynchuk açılış konuşması için Başkonsolos Roman Nedilskyi’yi davet etdi.

Başkonsolos Roman Nedilskyi “Bu mesajımız dünyaya bir mesajdır; Yüce Ukrayna’dan başları dimdik tutan Ukrayna’lıların mesajıdır.” Dediği için konuşma metnini tam veriyoruz.



Başkonsolos Roman Nedilskyi “Nerede olursak olalım, nerede yaşarsak yaşayalım, Ukraynalı olduğumuzdan ve ülkemizi canımız pahasına savunmaya hazır olduğumuzdan sonsuz gurur duyuyoruz.


Bazıları, bu yılın Şubat ayında, Ukrayna'nın 72 saat, 48 veya belki de 24 saat içinde düşeceğini düşünüyordu. Hayır... Düşmanın gözlerine bakmaktan korkmadık.



Boyun eğmeyen Ukrayna halkı, bu adaletsiz, kanlı, terör savaşını zaten kazandı. Tüm dünya Ukrayna'yı, bizim cesaretimizi ve kahramanlarımızı tanıdı. Gelişen ülkemizde özgürce bağımsızca yaşamak arzumuz ve hakkımızda hiçbir şüphe yoktur. 


Ukrayna kendini bağımsız bir devlet olarak dünyaya tanıttı; Ukrayna markası özgürlük için mücadelenin sembolü haline geldi.


Topraklarımızı çok yakında işgalcilerden temizleyeceğimize ve hiç kimsenin bir daha aklında bile olsa Ukrayna'nın iradesine ve özgürlüğüne tecavüz edemeyeceğine izin vermeyeceğimize inanıyoruz. 

Ukrayna'nın geçici olarak işgal edilen Kırım'ımıza, Kherson'a, Donbass'a tüm bölgelerimize çok yakında Ukrayna devlet bayrağını dikeceğiz. 


Buça ve Irpin, Izyum ve Mariupol’daki kurbanlar, Ukrayna’lıların durdrulamayacağı, aksi takdirde bizi yok edeceklerinin apaçık bir göstergesidir. 


Düşmanımız, Ukrayna halkının soykırımını gerçekleştirmeyi hedefleyip terör ve kanlı yöntemlerle sadece insancıl hukuku ihlal etmekle kalmıyor, aynı zamanda insanlık dışı ve insanlık kavramının ötesindedir. İşkencelere maruz kalan siviller, öldürülen çocuklar, yok edilen kritik altyapımız, bütün bunlar sadece savaş hareketlrinin sonuçları değil, bunlar Ukrayna’yı ve Ukrayna’ya ait her şeyin bilerek bitirmesidir. 



Bu nedenle, Zafer tek seçeneğimizdir; düşmana karşı bir zafer, iyi ile kötü arasındaki mücadelede karanlığa karşı aydınlığın zaferidir. 


Türkiye’nin Cumhurbaşkanına, Hükümetine, Meclisine, tüm Yüce Türk Milletine, belediyelerin yetkililerine ve Ukrayna toplumuna desteklerinden dolayı teşekkür etmek istiyorum. 


Ekümenik Patrikhane'nin ve Ekümenik Patrik Bartholomew Hazretleri'nin desteği bizim için çok önemlidir. "Sizinle birlikteyiz, sizin için dua ediyorum" - Ekümenik Patrik Hazretleri'nin bu sözleri savaşın ilk günlerinden Zaferimize kadar yüreklerimize kazınmıştır! 


Sayın meslektaşlarım, İstanbul'da görevli Başkonsoloslarım, dostlarım! Savaşın ilk günlerinde ülkemi, beni ve meslektaşlarımı desteklediniz. Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütü (KEİ) Genel Sekreteri Büyükelçi Sayın L. Comanescu'ya ve bu uluslararası örgütün Sekreteryasına yapıcı işbirliği için teşekkür ederim.


Destekleriniz için herkese teşekkür ederim! Gelecekte de Ukrayna'yı desteklemeye devam etmenizi çağırıyorum. Sizlerden en çok beklediğimiz budur! 


Ukrayna bugüne kadar topraklarının 3.000 km'den fazlasını kurtardı, karşı saldırı başarıyla devam ediyor. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri ve Ukrayna halkı, dünyaya kahramanlık destanı, profesyonellik, demokratik değerlere ve özgürlüğe bağımlılığı göstermektedir. 



Ancak bugün itibariyle, nihai zaferimiz için, ortak zaferimiz için sürekli desteğinize ihtiyacımız var. Çünkü Ukrayna'daki savaş, dünya düzenine ve küresel güvenlik sistemine büyük bir tehdit oluşturmaktadır. İşgalcilere gerekli yanıtı birlikte vermeliyiz ve veriyoruz; çünkü insanlık, dökülen her damla kanın, kaybedilen her yaşamın değerini biliyor. Ukrayna'nın zaferinden sonra, dünya güvenliğini sağlamak ve trajedinin tekrarlanmasını engellemek için tüm hataları dikkate alarak uluslararası mekanizmalar üzerinde çalışmaya devam etmeliyiz. Çocuklarımız savaşların trajedilerine tanık olmayı hak etmiyor. Onlar uğuruna bunu değiştirmeliyiz. 


Ukrayna'nın zaferine inanıyoruz! Direniyoruz ve düzeni koruyoruz!

Yaşasın Ukrayna – Slava Ukraini!” sözleri sonrası yardım amaçlı piyano ve keman konser dinletisinin ardından Geleneksel Bağımsızlık kutlama Pastası Başkonsolos Roman Nedilskyi Eşi Ludmila Nedilskyi tarafından kesildi.


Resepsiyondaki foto sergileri ilgiyle izlendi. Genelde bayan askerlerin çoğunluğu olan Ukrayna ordusu aslında zarifliği, barışı temsil eden resim ilgimizi çekdi. Konukları görüntüledik.

Nadya Yaşenko bize Yenibosna Pulman Hotel sahibi eski İSTTA İstanbul Turizm Derneği Başkanı, Yönetim Kurul üyesi Bülent Saruhan Saraylı’yı Savaş dolayısıyla aileleriyle Türkiye’ye sığınan 500 kişiyi 6 ay boyunca Konaklandırdığı Günde üç öğün yemek yedirdiğini ve bazı Hastane gibi masrafları karşıladığını söylediğinde inanılmaz takdir ve saygımız kazandırdı. F/B Manager Okan Gül’ü yanımıza çağırdı. Okan Gül bize insanlık gereği ellerinden geleni yaptıklarını mütevazi bir şekilde dile getirdi.


Ülke 1991 yılında bağımsızlığını kazanmış olsa da, Rusya ülkeye saldırmaya devam ettiği için hala tam bağımsız değil. Rusya, Ukrayna demokrasisini baltalamak için elinden geleni yapıyor. Ancak Ukrayna vatandaşları, güçlerini yeniden kazanmak için çeşitli risklere rağmen. ”Özgürlüğün olmadığı yerde vatan da yoktur” diyerek kahramanlar yaratıyor.



Ukrayna Bağımsızlık Günü Tarihi


Sovyetler Birliği 1990'larda dağıldı ve 16 Temmuz 1990'da Ukrayna hükümeti devlet egemenliğini ilan etti. Bir yıl sonra, 16 Temmuz Ukrayna Bağımsızlık Günü olarak onurlandırıldı. Ağustos 1991'de Sovyetler Birliği'nde komünist yönetimi yeniden kurmak için bir darbe oldu, ancak başarısız oldu. Darbe girişimi sonucunda Sovyet hükümetine dönüş korkuları arttı ve halk milletvekilleri Ukrayna bayrağını Verkhovna Rada'nın oturum salonuna getirdiler. 24 Ağustos'ta Ukrayna parlamentosu Ukrayna Bağımsızlık Yasasını kabul etti ve Verkhovna Rada'nın binasında sarı ve mavi bir bayrak belirdi.

Ukrayna bayrağının derin bir tarihi geleneği vardır. 20. yüzyılda, 1917 ve 1920 yılları arasında Ukrayna Halk Cumhuriyeti'nin ulusal bayrağı haline geldi, ancak Sovyet rejimi altında yasaklandı ve bağımsızlık hareketinin bir sembolü haline geldi. Deklarasyonun koşulu, 1 Aralık 1991'de ulusal bir referandumun yapılması gerektiğiydi ve Ukrayna'nın doğu ve batı olarak ikiye ayrılabileceğine dair korkular vardı. Seçmenlerin %80'inden fazlası bağımsızlık lehinde oy kullanırken, %92'si evet oyu kullandı. Haziran 1992'de parlamento yasama değişikliği için oy kullandı ve 16 Temmuz'un yerini Ukrayna'nın Bağımsızlık Günü olarak 24 Ağustos aldı


 Kaderi zor ülke olan Ukrayna’nın Bağımsızlık Günü kutlu olsun diyoruz.

yilmazparlar@yahoo.com