24 Ağustos 2015 Pazartesi

YOGA AKADEMY-ULUSLARASI YOGA FESTİVAL ARDINDAN-YILMAZ PARLAR

ULUSLARASI YOGA FESTİVAL ARDINDAN
Gazeteci Gözüyle Yoga Nedir? Neden Yapılır? Faydaları….  
Yoga Academy tarafından düzenlenen festivalde; 22-23 Ağustos 2015 tarihleri arasında dolu dolu iki gün tam programa katılmak suretiyle, bizzat uygulayarak gözlemlediğim, meditasyonun en etkili olduğu yöntemlerden biri olan yogayı, “Bedenin, zihnin ve ruhun mükemmel uyumu evrensel bütünleşmesi” sağlıklı beden, sağlıklı zihin, öz güven öz saygı kazanması her insanın mutlaka yapması gerekli şeklinde özetliyebilirim.

Duruşların gerek beden ve gerekse zihnin uyumlu eylemi sonrasında fiziksel ve zihinsel rahatlama sağladığını, yorgunluğu  tamamen kaldırdığını dayanıklılık, canlılık ve çeviklik kazandırdığına tanık oldum.

10 yıl süredir her ay Yoga festivali düzenleyen, Türkiye’den dünyaya açılan ilk ve tek Yoga okulu olan Yoga Academy’nin bu seferki durağı Kocaeli’ydi.

Uluslararası Yoga Federasyonu Başkanı Akif Manaf yönetiminde ve önderliğinde Emexotel’de gerçekleşen, Bilimsel temellere dayalı Orijinal Yoga Sistemi tekniklerinin uygulandığı festival programında; Muladhara (kök) Çakra çalıştırma teknikleri, Özgüvenin geliştirilmesi, Biyoenerji Teknikleri, Nefes Teknikeri, Svadhisthana (pelvis) Çakra çalıştırma teknikleri Yaratıcılığın geliştirilmesi, Manipura (Karın) Çakra çalıştırma teknikleri, Kararlılığın geliştirilmesi, Meditasyon, Gevşeme Teknikleri, Anahata (Göğüs) Çakra çalıştırma teknikeri, Sevginin geliştirilmesi ve Uluslararası Yoga Federasyonu Başkanı Akif Manaf’ın tüm Soruları  cevaplayan sohbet toplantısı konuları yer aldı.

Yoga Akedemy öğretmenleri tamamen gönül esasına dayalı gönüllü hocalar olarak, mesleklerinden zaman ayırarak Yoga Akademy’de bireysel sorumlulukla topluma inandıkları Yogayı aşılamak ve sağlıklı toplum kazandırmak adına görev üstlenmişler. Serap üstünova, Dilek İmre, Mine Kutluay, Beğüm Tosun, Neslihan Gül, Elçin Erener, Yaşam Balkoca, Sems Uzuneser isimli ve pek çok hoca üstat Akif Manaf’a Festival süresince yardımcı oldular.

Festival yaza damgasını vurdu. Yeşil çimenler üzerinde matlarıyla beyaz özel Yoga Akademy kıyafetleriyle, kelebekleri martıları andıran katılımcıların, özel hazırlanmış, başka dünyalara götüren melodilerinin birleşiminden ortaya çıkan enerjik müzik eşliğinde yaptıkları yoganın vücudu rahatlatdığını ve finalinde ise tüm alanda stresden arınmış neşenin doruğa çıktığını gözlemliyoruz.

Yoga disiblini ile beslenen zihin ve beden son derece hayatdan memnun neşeli pozitif enerjiyle hayat yolcuğuna devam ediyor.

Zihni kontrollü ve disiplinli hale getiriyor. Zihinsel ve Duygusal Denge, Yoga duruşları, nefes teknikleri ile birleşince zihinsel dinginlik ve duygusal denge sağlanıyor.
Sanskritçe Asana olarak isimlendirilen duruşlar tüm sinir sistemini kuvvetlendiren ve dengeleyen, zihni kontrollü ve disiplinli uyumlu ve huzurlu hale getiren bir dizi psikosomatik çalışmalar olarak değerlendirilmektedir..
 Konsantrasyonu artırırarak, odaklanmayı kolaylaştırmaktadır. Böylece Olaylara yeni perspektiflerden bakabilmeyi sağlamaktadır. Bireysel uygulanan yogada Rekabet aranmaz.  Hızlı olmak gerekmez. Bedenin sınırı kadar  uyum sağlayan, hayatın akışına ayak uydurmaktadır.
Yoga duruşlarıyla kan dolaşımı ve kandaki oksijen doygunluğu artıyor, kasları ve iç organları canlandırıyor,  bedende nefese alan yaratarak, omurga ve kasların doğru kullanılması oksijen alımı artırıyor. Omurga Esnekliği Güçlü Kaslar Kazandırıyor.
Stresi yok ederek neşe içinde canlı, sağlıklı bir hayat kazandırmak gibi pek çok sayısız faydalar sağlamaktadır.
Sinirlerin omurga boyunca bedenimize dağılması Sanskritçe yazılmış yoga metinlerinde  “Hayat Ağacı” adı verilmektedir. Düzenli yapılması sonucunda yoga yaşlılığı geçiktiriyor genç kalmayı sağlıyor
Sanskritçe Asana olarak adlandırılan duruşlar tüm sinir sistemini kuvvetlendiren ve dengeleyen, zihni huzurlu hale getiren egzersizlerdir. Orijinal Yoga metinlerinde 8.400.000 Asana’nın olduğu belirtiliyor. Bu rakam, evrendeki toplam 8.400.000 yaşam formuna karşılık geliyor. Asanalar, evrendeki evrim işlemini simgeliyor. Duruşlar düzenli uygulandıkça dayanıklılık, canlılık ve çeviklik kazandırıyor.
Eylül 2015 tarihinde İzmir’de tekrarlanacak geleneksel festivalde katılımcılar büyük enerji depo yüklü olarak döndüler.
yilmazparlar@yahoo.com

14 Ağustos 2015 Cuma

COK  COK COK MUTLU ÖPÜSEN BALIKLAR

Nihal Gures son eserlerinden olusan bir seckiyi 11-28 agustos tarihleri arasında Odakule  ISO Sanat Galeride de sergileniyor.


ISO Sanat Danışmanı ve Galeri Müdürü Yalçın Denizyılmaz'ın kuraötrlüğünü yaptığı sergide sanatcıyı gerek sanat ve gerekse sanatsever dostları yalnız bırakmadı.  52 parca işlerinin sergilendiği sergi kalabalık elit bir davetli toplulugu ile açıldı.

Sanatcının kendi eserlerine verdiği isimler kadar duygularıda ön plana çıkarıyor.
Sanatcının ifadeleri ve kendi kendine sorgulamaları;
Çok Çok Çok Mutlu Öpüşen Balıklar ,ismini verdiği sergi ile sanatcı günümüzü kabus gibi saran savas ve şiddet sarmalına ragmen 1960 hippilerinin sloganıyla karşı koymaya calişıyor.
Sanatcı Duyguları ifade etmenin en yalın biçimi olarak sanat ve öpüşme galaksiler arası bir solucan deliğinden yolculuk ederek şiddet yoluyla yaşamını kaybetmiş milyonlarca kalp için bir ışık yoluna dönüşebilir mi?
Barış için son çıkış yolu var mı ?
Sanatçı , böyle bir olasılığın olup olmamasından çok ,yaşamın içindeki sevgi hüzmelerinin naif ve basit etki alanına sığınma arzusunda.
Belki de kalplerimizi koydugumuz büyük bir akvaryum olsa orada yalnızca BARIŞ için Renklerle ve Coşkuyla dolu bir evrensel dostluğa ve kardeşliğe ulaşma şansımız olur.
Denemek için her zaman bir şans var .. değil mi?
Nihal  Güreş Solo  Sergileri;
Bir öpücükle hayat başlar
Anaların Babaların öpmeye kıyamadığı o yavruları
Gün gelir öğrenci olur , asker olur, polis olur gurbete gider
Sonra Şeytanın kirli eli bomba olur, Mayın olur, mermi olur...
Keşke bir öpücükle
Şeytan ve Şeytani güçler cehennemin dibine gitse
Keşke bir öpücükle
Barış, huzur, mutluluk gelse dünyamıza
Sanatçı Yüreği ile ana Yüreği ile Yaptığın çok çok güzel eserlerin gibi, çok çok güzel günler gelsin ülkemize...

yilmazparlar@yahoo.com
 DÜNYA KARMASI HOTEL

Pera lokasyonunda bulunan, The Peak Hotel renovasyonu tamamlayarak ve Dünya hotel standartlarında en iyilerini alarak, Sekiz milyon Avro gibi bir maliyetle 6 yıl yenilenme hazırlığı sonrası turizm hizmetine kapılarını açtı.


12 Ağustos 2015 Çarşamba günü The Peak Hotel Yönetim Kurul Başkanı Genel Müdürü Mehmet Dursun Şehitoğlu'nun ev sahipliğinde düzenlenen görkemli davetde ürün veren yorgunluk sonrası başarı mutluluğu paylaşıldı. 


Açılışa, TUROB Başkanı Timur Bayındır başta olmak üzere turizm dünyasının değerli temsilcileri ve Basın mensupları katıldı. 


Geçen yıl ülkeyi ziyaret eden yaklaşık 25 milyon yabancı turistden dokuz milyondan fazlasını ağırlayan İstanbul, Türkiye'nin en çekici turizm merkezlerinden biri. 


İstanbul’un merkezi, yabancıların en gözde yeri Pera, otelcilik etkinlik destinasyonu olması ile birlikde önemli her türlü alışveriş ve eğlence dünyasının yanı başında olması talep  yoğunluk getirmesine yol açıyor.


İstanbul’un otel göz bebeği Pera’da şehir otelciliğine son farklı yenilikleriyle katılan The Peak Hotel i sahipleri, Pera’da ilk on otelci aileden gelmektedir. Otelcilik geleneği sürdüren Atıl durumdaki The Peak Hotel için yapılan turizm yatırımın gerçek ihtiyaç ve analizlere göre yönlendirilerek planlamalar geliştirildiği, 6 yıl yenilenme hazırlığının yanı sıra hizmete açıldı. 


Yenilenen otelde odalar bir evin tüm ihtiyacını karşılar düzeyde ünitelerle donatılmış. Bir ev bir odaya nasıl sığdırılabilir.? Mimarları veya şirketlerini sorarken, Başarının altında gizlenen iki kardeş İnşaat Mühendis Bedia Şehitoğlu ve Yönetim Kurul Başkanı Genel Müdürü Mehmet Dursun Şehitoğlu'nun gezdikleri dünya otellerinden iyilerini alarak esinlendiklerini, tasarımlarını fikirlerini uygulanması için Mimarlara aktardıklarını öğrenmiş bulunuyoruz. Gerek tasarım inşaat aşamasında ve gerekse işletme döneminde tüm ayrıntıları şehir otel müşteri memnuniyetine uygun uyarlamışlar, düzen sağlamışlar.  

Örnek olabilecek şehir otellerimizden biri. İki Başarılı Kardeş otellerini üst seviye taşımışlar. 


The Peak Hotel Pazarlama satış müdürü Osman Durmuş Housekeeper Gaye Topcu önemli inceliklerini göstermek adına grup halinde otellerini gezdirdiler. 


Otel odalarında gözümüze çarpan Dünya meşhur düşünürlerin ünlü sözleri her odada farklı Türkçe ve İngilizce olarak Duş Cam panolarına yazılmış. Dikkatimizi çeken Victor Hugo’nun sözü “En kolay olan iyi olmakdır. “Zor olan Adil Olmakdır.” Oda numaraları Romen rakamları ve Çince olarak da yazılı.


Turizm insanın varoluşundan itibaren yaşanan bir olgu. Turizm ülkelerin ekonomik, kültürel ve sosyal gelişimine katkı sağlıyan emek çekilen bir sektör. İstihdam açısından önemli bir imkan sağladığı göz önünde bulundurulduğunda The Peak Hotel bir döneme damgasını vuran aile geleneğinin temelleri üzerinde yükseldi. Yıllardır atıl olan bir yapıyı 8 milyon Avro  bir yatırımla, İstanbul’un siluetine uygun, çevresindeki tarihi dokuyla uyumlu, lüks bir yapıya dönüştü. Pera ruhu yaşatılmaya devam edilecek, tarihsel ve kültürel zenginliğimiz günümüze taşınacak. Otelcilikte hizmet kalitesinin en üst sınırını simgeleyen ‘ kavramını yeniden yorumlayan Peak İstanbul Hotel olarak, odabaşına düşen en fazla hizmetli sayısı, özel VIP servisleri, seçkin hizmet kalitesi ile otelcilik anlayışına farklı bir bakış açışı getiriyor.  

Peak İstanbul Hotel de oldukça yüksek istihdam sağlayarak, sektöre büyük oranda katkı sağlıyor. Toplantı odalarını, özel odalarına kadar düşünülmüş otelin devasa alandaki ünitelerini gözlemledik.
Yaşam alanında; özel dinlenme bölümleri, bay-bayan özel fitness alanları, hamamlar,  yüzme havuzu ve özel stüdyolar mevcut.. 

İstanbul’un bir dünya şehri olduğu, yakın tarihte Avrupa’nın en çok turist ağırlıyan üç şehir arasına girmeyi beklendiği ve hedeflendiği göz önünde tutulduğunda, şehir otellerin değerini artırmaktadır. Uluslararası organizasyonlar, İstanbul Shopping Fest, uluslararası kongreler, fuarlar İstanbul şehir otelciliğinin yıldızını parlatan faktörlerin başında gelmektedir. Türkiye ekonomisinin kazandığı ivmeyle beraber, şehir otelciliğide buna uyumlu gelişim göstererek yatırımların artması devam ediyor. Belkide şehir otelciliği sektörün en parlak dönemi yaşamaktadır.



The Peak Hotel  sektöre pozitif etki sağlayan, sosyal ve çevresel sorumluluğun bilincinde çevre dostu yerel ve geri dönüştürülebilir, özellikle İç mekanda az ve yalın malzemeler kullanımıyla ile inşa edilmiş. Şehir manzarasına sahip, rahatlığın ön planda olduğu kişi rahatlığı standartı genişliğinde 117 Odası bulunuyor. 

Müşteri isteğine cevap verecek hizmetlerin bir kaçını Pazarlama satış direktörü   Osman Bey şu şekilde sıralıyor;  “Ücretsiz kablosuz hızlı internet erişimi otel odaları ve genel alanlar -  Engelli misafirler için oda -Kuru Temizleme ve çamaşır hizmetleri  Bagaj Emanet Ofisi- Ekstra Yatak Servisi -Havalimanı Transfer Hizmeti -Oda Servisi (24 Saat), Kişiye özel konfor sunan iklimlendirme, özel tasarım duş, elektroni kasa saç kurutma makinası, ortopedik yatak, minibar, su ısıtıcaları ,çay-kahve su servisi.Ütü ve tahtası. 3 toplantı salonu ve fuaye alanı bulunmaktadır. Son teknolojiyle dizayn edilmiş 10 kişilik küçük toplantılardan 150-200 kişilik uluslar arası toplantılara hizmet vermektedir. Restoran, dünya lezzetlerini tadabilecek dünya mutfağı uygulamaktadır.

Otelde en önemli bulduğumuz güleryüzlü işini mükemmel bilen ve uygulayan

profesyonel ekibin, Dünya turizm standartlarına uygun hizmet anlayışıyla işlerini ifa etmeleri.

yilmazparlar@yahoo.com 

3 Ağustos 2015 Pazartesi

Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz^den örnek hareketler-Yılmaz Parlar

BARIŞ ÜLKESİ 724 YILINI KUTLADI.

İsviçre Bağımsızlık günü kutlaması kapsamında, İsviçre İstanbul Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz ev sahipliğinde düzenlenen resepsiyon Swiss Hotelde gerçekleşti.


İsviçre İstanbul Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz ve eşi Yıldırım Kırgöz, fantastik bir şöhrete sahip İsviçrenin geleneksel entstrümanı Alphorn ustası Keller Walker tarafından icra edilen geleneksel İsviçre muziği eşliğinde konukları karşıladılar.


İki ülke milli marşları sonrası Başkonsolos Monika Schmutz Kırgöz yaptığı konuşmasında, Dünyanın en çok siyasal ve sorumluluğa sahip olan bu ülkede konsolosluk yapmaktan gurur duyduğunu, zor zamanlarda bile çok verimli bir ülke olduğunu, Ülkeye ve İstanbul’a her fırsatda hayran kaldığını dile getiren konuşmasında; İki Ülkenin ikili ilişkilerinin artan gelişimi ve ekonomik gelişimler için hız kesmeden çalışmalarına devam etmeye ve çok daha geliştirmeye istekli, niyetli ve amaçlı oldukarını mutluluk içinde öğrenmiş olduk.


Demokrasi, İnsan hakları, Siyasi ve askeri tarafsızlık geleneğini sürdürmeye devam eden, anlamlı sözleri ilgiyle dinlendi.


Demokrasi Pusulası ülke olarak gösterilen Orta Avrupa’nın Alp Dağlarında konfederasyon ülke İsviçre Milli Gün resepsiyonda yerli yabancı konuklarını ağırladı.


 Düzenlenen davete İş, ilim, sanat dünyasının ünlü kişileri istanbul’daki konsolosluklar siyaset, ekonomi, diplomasi, akademi, cemiyet, kültür dünyası, idari makamlar, elit grup ve Türkiye’de yaşayan İsviçre vatandaşları katıldı.
Resepsiyon arasından göze çarpan isimler; ünlü tarihçi İlber Ortaylı, Moldovya Genel Konsolos Mr. Veaceslav Filip - Eşi Mrs. Larisa Filip, Brezilya İstanbul Başkonsolosu Luiz Henrique Pereira Da Fonseca'nın eşi Solange Greco, İstanbul ABD Başkonsolosu Charles F. Hunter, Ermeni Patrik Genel Vekili Başpiskoposu Aram Ateşyan, İtalya Bursa Fahri Konsolosu Oya İzmirli.

İsviçre Konfederasyonunun 724 üncü yılının kutlanıldığı resepsiyonda İsviçre’ye özel spesiyaliteler servis edildi. Alphorn sanatçısı Franz Keller’in performans sergilediği akşamda bir DJ canlı dans müziği yaptı. İsviçre Yemekleri ve peynirleri içeren  zengin büfe eşliğinde konuklar gece boyunca sohbet ederek ve müzikli eğlenceli kutlama geçirdiler.


İsviçre Milli Gün resepsiyonu 1291 yılında üç dağ kantonunun birleşerek kurdukları konfederasyondan esinlenerek düzenlenen bir organizasyon. Bu birleşme daha sonra İsviçre’nin kuruluşu olarak adlandırıldı. O zamandan sonra İsviçre çok altlardan refah düzeyi yüksek, çok dilli ve çok kültürlü bir ülke haline geldi. Ülke, doğrudan demokrasi diye adlandırılan, halkını yönetim kararlarına dahil eden, dünyada eşi  benzeri olmayan bir siyasi sitemine sahip.


İsviçre ile ikili ilişkiler 1899-1900 yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Brüksel’deki Elçisinin İsviçre nezdinde görevlendirilmesi ile başlamıştır. 1915 yılından itibaren ise Bern’de mukim bir Osmanlı Elçisi görev yapmaya başlamıştır. 1 Kasım 1922 tarihinden itibaren Bern’deki Elçilik TBMM Hükümetine bağlanmıştır. 1925 yılında “Dostluk Anlaşması” imzalanmıştır. İsviçre ise ülkemizdeki ilk temsilciliğini (Elçilik) 1925 yılında İstanbul’da açmış, ilk diplomatik temsilcisi güven mektubunu Atatürk’e 1928 yılında sunmuş, Elçilik, 1934 yılında İstanbul’dan Ankara’ya taşınmış ve 1957 yılında Büyükelçilik olmuştur.


yilmazparlar@yahoo.com

23 Temmuz 2015 Perşembe

41.KIBRIS BARIŞINI ANMA-YILMAZ PARLAR

41.KIBRIS BARIŞINI ANMA

20 Temmuz 1974 Kıbrıs  Barış Harekatı’nın 41. Yıldönümü vesilesiyle, KTKD Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Şubesi, KKTC İstanbul Başkonsolosluğu Himayelerinde İstanbul Teknik Üniversitesi Maçka Sosyal Tesislerinde bir resepsiyon veridi.

Gündemdeki katliam masum insanların ölümü nedeniyle Yas vardı…Müzik Dans Eğlence Yok… Saygı vardı… Kıbrıs Barış Harekatı'nın 41. yıldönümü nedeniyle verilen sade resepsiyonda gelen konukları Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Zehra Bilge Eray ile birlikte KKTC İstanbul Başkonsolosu Fahri Yönlüer karşıladılar.

Etkinliğe başta İstanbul Vali Yardımcısı İsmail Gültekin, Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz ve III. Kolordu Komutanı Korg. Salih Ulusoy, Türkiye Muharip Gaziler Derneği İstanbul Sirkeci Şubesi Başkanı Gazi Ahmet Kendigel, Konsolos Asu Muhtaroğlu-Turizm Koordinatörü Özge Palamutcu, birçok üst düzey Askeri ve Sivil erkan yanında Kıbrıs Dernek yöneticileri, Gaziler, gazi yakınları, iş siyaset sanat dünyasının önemli isimleri katıldı.

Resepsiyonda Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Zehra Bilge Eray ve Başkonsolos Fahri Yönlüer birer konuşma gerçekleştirdiler.

Başkonsolos Fahri Yönlüer, Kahraman Kıbrıs Türk Mücahidi’nin Türk Silahlı Kuvvetleri’yle omuz omuza savaşarak, canları ve kanları pahasına gerçekleştirdikleri 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı’nın 41. Yıldönümü’nü her yıl olduğu gibi bu yıl da büyük bir  gururla kutladıklarını,  20 Temmuz, Ada’ya barışın gelmesinin, Kıbrıs Türk Halkının özgürlüğe kavuşmasının ve varoluş mücadelemizin dönüm noktası olduğunu bildiren kısa bir konuşma yaptı. 

Kıbrıs Türk Kültür Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Zehra Bilge Eray yaptığı konuşmada gelişmeleri ayrıntısıyla dile getirdi. Tekrar bilgileri tazelemek adına konuşma metnini tam olarak şu şekilde 

“20 Temmuz 1974 Mutlu barış Harekatını 41. yıl dönümü Türk Ulusuna kutlu olsun                                                         
20 Temmuz 1974 mutlu Barış harekatının neden yapıldığını anlayabilmek için  Kıbrıs’ta 1974 öncesi neler yaşandığını bilmek gerekir.

Kıbrıs adasında yıllardan beri birlikte yaşadığımız Rumlar Büyük ülküleri Enosisi gerçekleştirmek uğruna Türklere karşı akla gelebilecek insanlık dışı davranışı yapmaktan geri durmadılar.1955  yılının 1 nisan günü kanlı terör örgütü Eoka silahlı saldırıları ile Enosis için faaliyete geçtiğini tüm Kıbrısa, dünyaya ve İngiliz sömürge yönetimine duyurdu. Başlangıçta saldırıları İngiliz sömürge yönetimine ve İngilizlere karşı idi. Ancak asıl hedeflerindeki Enosis için en büyük engel olarak gördükleri Türklerdi. 1960 yılına gelene kadar yaptıkları saldırılarda Kıbrıs Türkleri yaklaşık 110 şehit verdi. 1960 yılı barış yılı oldu. Tüm taraflar anlaşarak imza attıkları 1959-1960 Londra ve Zürih anlaşmaları ile Kıbrıs Halkları 82 yıllık İngiliz sömürge yönetiminden kurtulmuştu. 1959-1960 anlaşmalarının getirdiği güvenlik ve hürriyet ortamı ne yazık  ki sadece 3 yıl sürdürülebildi. Enosis saplantılarının esiri olan Rumlar Akritas katliam planını yürürlüğe koyarak Kıbrıs Türklerine 21 Aralık  1963 Kanlı Noelini yaşattılar.Kıbrıs Türk Halkı Hükümetten, Meclisten, Devlet dairelerinden silah zoru ile dövülerek, öldürülerek atıldılar.Anlaşmalardan gelen tüm hakları Rumlar tarafından gasp edildi.Türkler 21 Aralık 1963 den  31 Aralık 1963 e kadar 10 günde 134 şehit verdi. Türkler artık bir devlete sahip değildi.Adada savaş istemiyor, insanca yaşamak istiyordu. Rumun Türklerden barış için istediği tek sey teslimiyetti.Bu dönemde  Rumlar 103 köyden Türkleri silah zoruyla atıp, köyleri yakıp yıktılar. Türkler adanın %3 ü kadar kantonlara hapsedilmiş ve dünyanın en ağır ambargo ve izolasyonuna maruz bırakılmış, dünya ile olan tüm ilişkileri kesilmişti. 21 Aralık 1963 -18 Temmuz 1974 tarihleri arasında Türkler toplam 401 şehit verdi.

Rum lider Papadopulos ise 1963-1974 arasında bir tek Türk öldürülmedi iddiasında bulunabiliyordu. 15 Temmuz 1974 de  Rumlar bir kez daha Enosisi gerçekleştirme sevdasıyla  yeni bir katliam planı İFESTOS 1974 üuygulamaya koydular. Bu plana göre Rumlar süratle  Kıbrıslı Türklere son darbeyi indirecek, Adada Türk varlığı silinecek, Türkiye müdahale etmeden her şey bitmiş olacaktı. 15 temmuz 1974 de Makariosa yönelik darbe gerçekleştirdiler. Plan gereği Rum Muhafız birlikleri Türk köylerini top ateşine tutup saldırılara başladılar. Karşılarına çıkan Türkleri katlettiler. Bu olaylar sonucunda

20 Temmuz 1974, 41 yıl önce bugün Kıbrıs ta 1963-1974 yılları arasında 11 yıl boyunca Adada ki  Rumlar tarafından, Dünya devletlerinin ve adadaki barış gücü askerlerinin  gözleri önünde her türlü mezalimin uygulandığı Kıbrıs Türk halkının, Anavatanımızın, 1960 Antlaşmalarından doğan garantörlük haklarını kullanarak Adaya yaptığı çıkartma harekatı ile gerçek bir soykırımdan kurtarıldığı, yeniden doğduğu, özgürlüğüne kavuşturulduğu gündür.

15 Temmuz 1974 günü Rumlar bir bomba gibi patlayan en son oyunlarını kendi aralarında yaptıkları bir darbe ile başlattılar. Oldu bitti ile Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlandığını ilan etmişlerdi. Darbenin esas yöneticisi  Yunan Alayının komutanı idi. Rum ulusal muhafız gücü ele geçirdikleri Kıbrıs Rum Radyosundan Cumhurbaşkanı Makarios’un öldürüldüğünü, yeni Cumhurbaşkanının Nikos Samson’un olduğunu ve Kıbrıs’ta  bir Helen Cumhuriyeti kurulduğunu ilan ediyordu. Darbeciler 1960 yılında kurulan Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyetinin bayraklarını resmi binalardan indirerek yakıyorlardı. Yunan Alayının Lefkoşa Havalimanını     da işgal ettiği haberini yayıyorlardı.

Kıbrıs Türk Halkı son derece kötü şartlar altında idi. Bayrak radyosu devamlı olarak Cumhurbaşkanı yardımcısı Sn. Rauf Denktaş’ın “ Türkler evlerinden dışarı çıkmasınlar” mesajını duyuruyordu. Kıbrıs’ı Yunan adası yapma ve enosisi gerçekleştirmek hayal ve arzusu ile Rumlar Türklere karşı saldırıya geçmişlerdi. Amaçları  Büyük idealleri ENOSİS için uyguladıkları Akridas planı ile Adadaki Türklerin topyekün yok edilmesi, Enosis’e hayır diyecek tek bir Türkün kalmamasıydı.

Anavatanımıza Yürekten bağlı olan halkımız 1964 yılında  Erenköy’de gerçekleşen efsane kurtuluşun tekrar edeceğine inanarak büyük bir azimle direniyordu. Kulaklarımız Ankara’dan gelecek seste,gözlerimiz Girne dağlarında idi.
Rumlar Türkiye’nin adaya çıkartma yapamıyacağına  inandırılmıştılar. 20 Temmuz 1974 sabahı Türk paraşütlerinin ve helikopterlerinin göründüğü Girne sahillerine çıkartma yapılacağı hiç kimsenin aklına gelmemişti. Türkleri yok olmak üzere olan moralleri bu yıldırım harekatı ile doruk noktasına erişmişti.Mutluluğumuz sonsuzdu. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı Sn.Bülent Ecevit’in heyecan dolu sesi TRT radyolarından Silahlı kuvvetlerimizin adaya çıkartma harekatının başladığını bildiriyor ve adaya “savaş için değil barış için ve yalnız Türk halkına değil, Rum halkına’da  barış götürmek için gidiyoruz” diyordu.

Türkiye’nin müdahale edeceğine inanmayan uzun yıllar mevzilerinden Türk mücahitlerine ‘Ne zaman Geleceksin’ şarkılarını dinleten ve alay eden Rumlar şaşkına dönmüşlerdi. Her tarafı yakıp yıkmaya başladılar. Temmuz sıcağı da eklenince yeşil ada adeta cehenneme döndürülmüştü. Hiç kimse bir dakika sonra ne olacağını bilemiyor
Ateşkes sonrasında kurtarılan Türk bölgelerinde bulunan toplu mezarlar, acımasızca çocuk genç ihtiyar demeden Rumlar tarafından katledilen Türklerin görüntüleri, içinde bulunduğumuz durum, yapılan barbarlık, bütün dünyaya yabancı basın tarafından sergileniyordu. Kurtuluş savaşımızda olduğu gibi Rumlar Mehmetçiklerin önünden kaçarlarken geride kalan her şeyi yakıp yıkıyor öldürüyordu.

20 Temmuz günü başlayan harekatla ve yaklaşık bir ay sonra 14 Ağustosta adanın doğusunda bulunan halkımızı kurtarmak için gerekli görülen ikinci kurtarma harekatı yapılarak Türk halkının can güvenliği sağlanmıştır.

Türk ulusunun milli davası olan bu haklı dava hepimizin bildiği gibi yaklaşık yarım asırdan beri devam etmektedir. Kıbrıs’a  Barış ve ayni zamanda fiili çözüm, 1974 Mutlu barış harekatı ile gelmiştir. 41 yıldan beri Kıbrıs’ta iki halk arasında hiçbir olay yaşanmamıştır.
Kıbrıs meselesi hukuki bir mesele değildir diyerek 1960 antlaşmalarını yok sayarak, Kıbrıslı Türklerle Türkiye cumhuriyetinin haklarını inkar ederek atılan her adım Kıbrıs meselesinin çözümüne değil daha fazla halledilemez hale gelmesine yaramaktadır.

Kıbrıs’ta arzulanan uzlaşma yıllardan beri yaşananlar göz önüne alınarak, Rum halkı kadar Türk halkının da eşit egemenlik hakkına sahip olduğunun kabulü ile mümkün olacaktır.
Adada köklü çözümden kaçan Türkler değil Rumlardır. Türk Halkının isteği yaşanan tüm zorlukları göğüsleyerek, şehitler vererek canları pahasına  15 Kasım 1983 yılında kurulan Milli benliği olan Bağımsız Egemen  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin  yaşatılması  ve Anavatanımızın fiili garantör olarak, Türk halkının güvenliğini bu gün olduğu gibi her zaman  sağlamasıdır.

20 Temmuz 1974 mutlu barış harekatının 41. yıl dönümünde Milli davamıza inanan ve son nefeslerine kadar çaba gösterecek olan tüm vatandaşlarımız adına, Yüce Türk Ulusuna, Kahraman ordumuza , mehmetçiklerimize, gazilerimize, mücahitlerimize şükran ve minnetlerimizi sunar,Başta büyük kurtarıcımız Mustafa kemal Atatürk olmak üzere ebediyete intikal eden büyüklerimize, Toplum liderimiz Dr. Fazil küçük’e Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaşa, vatan uğruna canlarını veren vatanın gerçek sahibi olan tüm şehitlerimize  tanrıdan rahmetler dilerim.Sözlerime son verirken KTKD İstanbul şubesi yönetim kurulu olarak davetimize  katılarak bizleri onurlandıran siz değerli konuklarımıza sonsuz saygı ve sevgilerimizi sunarız.”


yilmazparlar@yahoo.com

22 Temmuz 2015 Çarşamba

UIP “2015 BOĞAZİÇİ ZİRVE” YENİ GELİŞMELER-YILMAZ PARLAR

UIP “2015 BOĞAZİÇİ ZİRVE”  YENİ GELİŞMELER
9 - 11 Aralık 2015 tarihleri arasında yapılacak olan UIP “2015 Boğaziçi Zirvesinde” işlenecek konular arasında yer alan Çin-Türkiye ekonomik ilişkileri ve İpek Yolu projesi panelinin proje hazırlayıcısı, Pekin Nangay üniversitesinin Rektörü, Ekonomi, Siyaset ve Diplomatik alanda çok projeyi hayata geçirmeyi sağlayan Uluslararası İşbirliği Platformunu (UIP’ i) ziyareti esnasında, İTÜ'nün Rektörüyle önemli bir toplantı gerçekleştirdi.
Bu ziyaret sonrası iki üniversitenin iş birliği görüşmelerinin devam edebileceğini söyledi.

29 Ağustos 2015 Tarihinde  Pekin'de yapılacak olan “İpek Yolu Ekonomi Konferansına” UIP Boğaziçi Zirvesi yetkilileri, Nangay üniversitesi yetkilileri tarafından davet edildi.


Kurucu ve Organizasyon Komite Başkanlığını  Cengiz Özgencil’in yaptığı ve Prof.Dr. Kerem Alkin, TOBB Genç Girişimciler Kurulu Danışmanı Berrak Kutsoy,  Angola Devlet Türkiye temsilcisi Ceren Çerçiler gibi kurul üyelerin bulunduğu Uluslararası İşbirliği Platformunun (UİP) Türkiye - Çin İlişkilerinde Yeni Ekonomik Döneme ufuk açacak.

Kıta ve Deniz boyutlarda "Tek Kayış, Tek Yol" vizyonu ile hareket eden ''Yeni İpek Yolu; 2015 Boğaziçi Zirvesinde Türkiye için derin olumlu potansiyel etkileri olabilecek.
''Yeni İpek Yolu”  Çin Rönesans, değişimin 21. yüzyıl önemli faktörü bağlamında Çin Devlet Başkanlığın "Büyük Stratejisi" olarak çok önemsenmektedir.
Bulunduğumuz coğrafyada değişen dengeler, yeni alternatif arayışlarına ihtiyaç duyulduğu ve bu bağlamda gelişmekte olan pazarların yeniden değerlendirildiği  geleceğimizi şekillendirecek yeni dünya dinamiklerle işbirliğin zorunlu olunduğu bu dönemde ilişkiler çok önemli.
UIP 2015 Boğaziçi Zirvesi Coğrafyanın bu penceresinden ekonominin olumlu gelişmesinde anahtar olabilecek. Zirve çok hızlı yoğun bir tempoyla yapılanıyor.
 yilmazparlar@yahoo.com

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Aktif İş Kadınlar Derneği iftar daveti-Yılmaz Parlar

AKTİF İŞ KADINLARI DERNEĞİ RAMAZANI NOKTALADI. 

Son noktayı mükemmel bir organizasyonla düzenledikleri iftar davetinde kadınların bir kere daha gizli gücünü gösterdi.

Aktif İş Kadınlar Derneği Başkanı Dr. Gülten Erdem Ünlü dernek olarak İş hayatına atılan kadınların haklarını korumak, iş kadınları arasında dayanışmayı sağlamak amacıyla faaliyetlerini sürdürdüklerini, iş kadınları arasında birlik, beraberliği sağlamak, dayanışmayı artırmak, ortak paydalarda buluşarak sinerji oluşturmaya çalıştıklarını, dile getiren konuşmasında Türkiye'nin demokratik bir ortamda eğitim, kültür, sosyal alanda gelişmesine yardımcı olmayı amaçladıklarının vurguladı.
Osmanlı Ocakları Genel Başkanı A. Kadir Canpolat Başta olmak üzere  Aktif İş Kadın Dernek yönetim kurul üyeleri Müge Karadeniz, Özlem Seçkin, Deniz Tanık, Aynur Ayaz, Kübra Kapli, Fatma Taşkıran olmak üzere Aktif İş Kadın Dernek   üyeleri ve elit konuklar olmak üzere iki yüz kişi üzerinde katılım oldu. 

İftar Davete katılan Çeşitli Federasyon ve Dernek Başkan ve temsilcileri isimleri ise ;

TÜMBİFED Başkanı Cevdet Akay, Pendik Dernekler Federasyon Başkanı Yaşar Saka, Diyarbakır Kültür Sanat Dernekler Başkanı Avukat Vahit Kaya TÜMBİAD YKÜ Dr.Şerafettin Ekici, Diyarbakır Dernekler Başkanı Medeni DeveciTÜMBİFED Başkan Vk .Can Çobanoğlu, Tümbifed Genel Koordinatörü Arif Ekşi Kastamonu Dernekler Federasyonu Ykü Hüseyin Aydın Ve Üyeler, Roman Dernekler Federasyonu Üyeleri, Ataşehir Roman Dernek Başkanı Nebahat Bilgiç, Büyük Birlik Partisi İlçe Başkanları Ve Camiadan Tuncay Anlı, İstanbul Mardinliler Derneği Başkanı Fuat Bodur, Kudüs Dayanışma Derneği Başkan Yardımcısı Tarık Abdülrezzak, Bayırbucak Türkmenlerini Temsilen Murat Molla, Türkiye Üniversiteleri Mezunlar Birliği Türkiye Temsilciliği, Türk Felsefe Araştırmaları Merkezi Başkanı Selahattin Halil, Üsküdar Üni.Sosyoloji Bölüm Başkanı E.Süleymanlı, A.A. Haber Müdürü Hüseyin Altunalan , Marmaranın Sesi Yönetim Kurulu Başkanı Sebahattin Acar, Sanatçı Arzu Akça, TABA-AmCham  Yüksek İcra Kurulu Yasin Umur, İzmir Muhtaç Çocuklar İçin Elele Derneği Başkanı Fatma Ölçer, Süleyman Hilmi Tunahan Talebele Yurdu Hocaları, Ak Parti Kadın Kolları ÜyeleriFesiad Yönetim Kurulu Üyeleri, Milli Değerleri Koruma Vakfı Başkanı Altuğ BerkerDünyev Başkanı Miilletvekili Yüksel Çavuşoğlu, İstanbul Üniversitesi Boks Kulübü Yunus Emre Ökten , Kudüs Derneği Ayhan Ocak , Burak Derneği  Ykü Recep KaraTeknik Ve Bilim Araştırma Vakfı Başkanı Tarkan Yavaş 

Programın sunuculuğu Aktif İş Kadınlar Derneği yönetim kurul üyesi Aysel Hisar üstlendi. Başkanı Dr. Gülten Erdem Ünlü konuşması sonrası 

Osmanlı Ocakları Genel Başkanı A. Kadir Canpolat kısa olarak Osmanlı Ocakları hakkında bilgiler verdi.
Dr. Gülten Erdem Ünlü yaptığı açıklama konuşmasında mesleği Tıb üzerinden örnekledi. “Bir hastalığın tedavisinde ,etkili birsonuç elde edebilmek için doğru teşhis çok önemlidir.teşhisin ardından başlayan  tedavi  ise; söz konusu hastalık vücuttan atılana kadar titizlik ve kararlılıkla devam ettirilmelidir. Aksi halde hastalığın nüks etmesi kaçınılmazdır.
Aynı anlayış toplumsal hastalıklar için de geçerlidir.Herhangi bir toplumsal sorunla mücadele ederken, öncelikle yapılması  gereken o sorunun ortaya çıkış nedenlerinin belirlenmesi olmalıdır.Yoksa alınan önlemler geçici olacaktır.
İnsanların, toplumsal sorunlar karşısında köklü çözümler üretememelerinin nedeni bu nedenlerin doğru tespit edilememesidir.
Yüzyılımızın en önemli toplumsal sorunlarından biri ,tüm insanlarda ,sevgi ,birlik,beraberlik  ve kardeşlik duygularının hakim olduğu doğru ahlaki tavırlar ile Toplumsal olarak birleşeceğimize inanmaktayım.
Bizler ancak kendi özümüzdeki değerlere sahip çıkarak yükseleceğiz.Bu değerlerin en önemli olanı da toplumsal birlik ve beraberliğimizdir.
Bu birlik ve beraberlik yani tüm ümmetin birliği gerçek manada sağlanmalıdır.Ancak bu şekilde ; demokratik , insan haklarına değer veren ,ifade özgürlüğünün hakim olduğu,musevilerin,  hristiyanların ,her inançtan insanın veya inançsız veya ateist olanların haklarının korunduğu , herkesin birinci sınıf insan muamelesi  gördüğü  bir yapıya sahip olabiliriz. dedi 

Başkan Ünlü, Gerçek ahlak,gerçek insan ve İslam ahlakı,farklı dinden ve inanıştan olan tüm insanlara sevgi,şefkat,hoşgörü ve merhametle yaklaşmayı emretdiklerimi ifade ederken “Hepimiz farklılıklarla yaratıldık.Kimimizin gözü renkli,kimimizin boyu uzun kimimizin kısa,kimimizin cildi esmer,kimimizin teni beyaz ,bunun için şükrediyorum.Bu farklılıklar birer çatışma ve husumet konusu değil,inanılmaz zenginlik ve çeşitliliktir.

Ve Cenabb-ı  Allah ;Rum Suresi 22 ‘de ,’Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması O’nun ayetlerindendir.Şüphesiz bunda Alimler için gerçekten ayetler vardir.’buyurmuştur.” ayetiyle tanıklığı ortaya koydu.

Gülen Ünlü  farklı odlumuzu ,ancak bu farklılıklar ruhlarımızda bir olduğu gerçeğini değştirmiyeceğini hutbeyle açıkladı  

“Peygamber Efendimiz (SAV)  Veda hutbesinde , Ey insanlar,muhakkak ki Rabbiniz bir ve atanızda birdir.Hepiniz  Ademden ,Adem de topraktandır.Allah’ın yanında en üstün olanınız ,O’ndan en fazla korkanınızdır.Arabın aceme ,acemin arap ‘a , beyazın siyaha ,siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur,demiştir.
Bir insan, her ne olursa olsun, hayatını doğru yola vakfetmiş ,bunu tüm tavır ve davranışları ile ispatlıyor, Allahın rızasını ve rahmetini gözeterek güzel davranışlarda bulunuyorsa ,diğer tüm insanlar o kişiye karşı derisinin rengi ,ait olduğu milleti,dini,dili, maddi imkanları ve mevkisini kıstas olarak değerlendirmez.Sadece sevgi,saygı ,samimiyet ve hürmet duyarlar.
Toplumumuzda kişilerin birbirine bakış,bakış açısı ,birbirleri ile olan ilişkilerinde temel ölçü,karşısındaki kişinin ırkı,etnik kökeni,dili,dini,sahip olduğu imkanları,makamı ,mevkisi değil,davranışları,imanı ve güzel ahlakıdır.Çok varlıklı ancak güven vermeyen hatta ahlaken mazbut olmayan bir insanla kimse yanyana olmak istemez.
İşte, bu güzel ahlak ile Biz tüm Avrupa ortaçağın karanlığında iken,Dünyaya bilimi,akılcılığı,tıbbı,sanatı,şefkati,temizliği ve bir çok hasleti öğretmiştik.” Şeklinde vurguladı.
Ünlü Kur’an nurundan ve hikmetinden kaynaklanan bu yükselişi tekrar başlatmak için ,geçmişte olduğu gibi bugünde  bizlerin Kuran ahlakı ve Peygamber Efendimiz (SAV)in  sevgi şefkat,samimiyet,adalet,hoşgörü ve tüm sünnetini temel alan bir yol göstericiliğe ,rehberliğe ihtiyacımız var olduğunuı bununla ilgili olarak 
“Tüm bu konularda  ülkemize çok büyük bir rol düşmektedir.Çünkü Türkiye,hem tarihi  ve sosyolojikalt yapısının gereği  olarak hem de Peygamber Efendimizin hadislerinde müjdelediği gibi çok büyük ve önemli sorumluluklar  üstlenmektedir.
Bu sorumlulukların en başında Dünyada barışın, kardeşliğin ,birliğin sağlanması için öncülük etmek gelmektedir.
Unutmamak gerekir ki,Türkiye ;sözünü ettiğim manada Türk, Kürt,Çerkez,Laz ,Gürcü, Ermeni,Müslüman,Hristiyan,Musevi  ve tüm insanları kucaklayan bir ümmet birliği kurmuş ve beşyüzyıldan  uzun bir süre başarıyla idare etmiş Osmanlı İmparatorluğunun mirasçısıdır.
Bu sorumluluğu tekrar üstlenebilecek , toplumsal alt yapıya ve devlet geleneğine sahiptir.
Dahası Türkiye İslam Dünyasının, Batı ile ilişkileri en gelişmiş ülkesidir.Bu da Batı ile İslam Dünyasının sorunlarının çözümünde arabuluculuk yapabilmesine olanak sağlar.
Türkiyenin  tarihsel olarak anlayışlı ve mutedil olması ve Türkiyenin İslam Dünyasında ,Müslümanların büyük çoğunluğunun izlediği ehli sünnet inancını temsil etmeside önemli bir vasıftır.
Altıyüzyıl  boyunca  yaşadığımız bu çok kültürlü ve değerli medeniyet tüm dünyaya barış,adalet, hoşgörü ,kardeşlik,yardımseverlik,birlik  ve beraberlik getirmiştir.
Günümüzde tüm dünya insanları böyle bir kültürün özlemi içindedir.Ve böyle bir kültürün oluşmaması için ortada hiç bir neden yoktur.
İnanıyorum ki ,bu kültürün yaşatılması ile ; en üst kademedeki yöneticilerden en alta kadar herkesi adaletli  merhametli ,hoşgörülü,sevgi dolu ,saygılı ,affedici ,dürüst ,birlik ,beraberlik ve kardeşlik duyguları ile bir bütün olacak .Ve toplulumuza huzur  ve barış gelecektir.”şeklinde konuşmasın tamaladı.

Konuklar geç saatlere kadar birbirleri ile dernekleri hakkında bilgiler paylaştılar.

Başkanlara çiçek buket sunuları ile son buldu.