25. Uluslararası Adana Film Festivali kapsamında Atatürk Parkı içi 75'inci Yıl Sanat Galerisi’nde düzenlenen panelde Yılmaz Güney hakkında yeni belgeler ve söylemler açıklandı.
Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney ve Yılmaz Güney’in kardeşi Yaşar Pütün’ün de izleyici olarak katıldığı, Yılmaz Güney Sineması: Çukurova Gerçeğinin Estetiği' konulu Panelde, Prof. Dr. Şükran Kuyucak Esen, Doç. Dr. Ayşe Toy Par, Dr. Öğretim Üyesi Aydın Çam, Sinema Yazarı Erman Bostan konuşmacı olarak yer aldılar.
Yılmaz Güney’i Umut film öncesi ve sonrası olarak değerlendirdiler.
Yılmaz Güney’, sinemaya merhaba der demez kısa filmler çekmeye başlar. Yönetmen, gerek senaryolarında gerekse filmlerinde daima toplumsal sorunlara değinmeyi gerekli görür..
Yılmaz Güney’in üçüncü sineması isimli çalışmasında; üçüncü sinema bağlamında çektiği filmler kendisine karanlık duvarlar arasında yaşamını sürdürmeye iterken izleyiciye özgürlük özgürce düşünme kapılarını açar.
Az gelişmiş ülkelerin sömürgeciliğe karşı mücadelelerinden ilham alan, ekonomik ve sosyal statü olarak toplumun alt kesimlerinin direniş öykülerini beyaz perdeye aktarır.
Gerçektende, sağlık problemlerinde artış, işsizliğin çoğalması, devletin işsizlik ödemeleri, tazminat davaları, iş gücü kaybı gibi birçok olumsuzluğa sebep olan, huzursuz bireyler mesleki yönden kendilerini yetersiz görüp, psikolojik açıdan zedelenerek tükenmişlik sendromuna sahip işsiz bireylerden oluşan toplum sorunlarını yansıtır sinemasında.
Çukurova’daki işçilerin yaşamlarını gerçekçi bir dille yansıtır. Halk tarafından sevilerek kabul görür. Filmleri taşrada gişe rekorları kırmaya başlar. Kısa zamanda sinema dünyasında fırtına gibi esmeye başlar.
Aslında, toplumsal ve ekonomik sıkıntılara karşı gelmek istesede cesaret bulamayan halkın özlem taşıdığı isyan etme eylemin kahramanıdır, Yılmaz Güney.
Seyirci kahramanla özdeşleşme ve kişiliğiyle ilişki kurar.
Türk Sinemasının dönüm noktası olarak addedilen Umut filmini gizlice yurtdışında gösterime girer çok sayıda ödül alır. Film, devletin itibarını zedelediği gerekçesiyle yeni bir dava açılır, uzun süre hapis yatar.
Güney, İsviçre’nin Ticino kantonundaki Locarno şehrinde her yıl düzenlenen uluslararası film festivalinde 1979 yılında en iyi film “Altın Leopar” ödülüne layık görülen hak eden 1978 yılında, senaryosunu hapishanedeyken yazdığı, “Sürü” filmin yönetmeni Zeki Ökten’e 20 maddelik altın kural yönetmenlik notunu verir.
Yönetmenliğini Şerif Gören’e yaptırdığı, 1981 yılında senaryosunu hapishanedeyken yazdığı, “Yol” filmi Cannes film festivalinde Altın Palmiye ödülünü kazanır.
Tüm dünyanın saygı duyduğu sinemacı olan, Güney 8 Ekim 1981’de tutuklu bulunduğu Isparta Cezaevi’nden bayram iznine çıkar. Arkadaşların desteğiyle Fransa’ya kaçar.
1982 yılında Türkiye’deki Cezaevlerini anlattığı son filmi olan “Duvar” adlı filmi çeker.
Kanser hastalığına yenik düşer. 9 Eylül 1984 yılında hayata veda eden Güney’in mezarı da Fransa’daki Pere Lachaise mezarlığında bulunmaktadır.
Fatoş Güney, Panelde dile getirilenleri çok beğendi. Doğru anlatım olan konuşmalardan biri olduğunu ve Güney yayınlarında kitap haline getirilebileceğini söyledi.
Şerif Gören’in Sinema Hafızası konulu söyleşide, Moderatörlük yapan Sabahattin Çetin, Şerif Gören’e hafızasını bir hayli zorladı. Şerif Gören verdiği cevaplarda ve söyleminde yine ağırlık Yılmaz Güney ile olan ilişkilerdi. Birlikde çalıştıklarının anekdotlarını aktardı.
Yılmaz Güneyî Türk sinemasında ayrı bir yere koydu.
Söyleşi sonrası Adana Film Festival Direktörü İsmail Dikilitaş plaketlerini takdim etdi.
yilmazparlar@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder